Şiir ve sanatla geçen 45 yıl

Şair ve yazar Yahya Akengin, 45 yılı geride bıraktığını, edebiyat ve sanat hayatındaki hatıralarını, "Bir Semaverlik Hatıralar" isimli kitapta topladığını söyledi...

Şiir ve sanatla geçen 45 yıl
Şair ve yazar Yahya Akengin, 45 yılı geride bıraktığını, edebiyat ve sanat hayatındaki hatıralarını, "Bir Semaverlik Hatıralar" isimli kitapta topladığını söyledi.

Şiir yolculuğuna başlarken kendisine bazı sorular sorduğunu anlatan Akengin, şunları kaydetti:

"O zaman da serbest şiir çok popüler. 1960'lı yıllardı. Orhan Veli vardı. Ama çok da şiir enflasyonu vardı. Biz buna 'müteşair enflasyonu' da diyebiliriz. Kendime sorular sordum: Dedim ki, 'Yahya, sen aruzla yazarsan Fuzuli'yi aşabilir misin? Heceyle yazarsan Karacaoğlan'ı aşabilir misin?' Anlıyorum ki ihtiraslıyım. Bu sorulara Yahya, 'hayır' cevabını verince, 'o halde' dedim, 'sen serbest şiir vadisinde kendine yeni bir şans yakalayabilirsin. Bu yeni bir imkandır.' Ama bunu derken de o gün bugün hep inandım, halen de söylüyorum. Aruzu bilmeyen ve heceyi bilmeyen, serbest şiir yazamaz. Eğer serbest şiirde aruzun ve hecenin sesi, tınısı yoksa onlar benim için bir değer ifade etmiyor. Zaten olmaz da. Bununla beraber ben tamamen serbest bir şiir de düşünemedim."

Akengin, şiirde kafiyeden hemen hemen hiç vazgeçmediğini belirterek, "Ama o kafiyenin daha önemlisi olarak, iç kafiyeyi öne çıkardım. Bildiğimiz klasik kafiyede şematik şekle bağlı kalmadım. Kendime göre bir örgü yapmaya çalıştım" diye konuştu.

"Edebiyat üzerinde ideolojik bir baskı vardı"

Sanatla ilgilenmeye başladığı yıllarda edebiyat üzerinde ideolojik bir baskı olduğunu anlatan Akengin, şöyle devam etti:

"Ben şöyle baktım. Elbette şiirin bir işlevi olacaktır, ama insana cemiyete hizmet etmek, sadece emeği, işçiyi anlatmakla olmaz. İnsanın bir iç dünyası var. Bir ruhsal alemi var, onları anlatmak, onlara yönelmek hem insana hem de topluma hizmet olmalı, diye düşündüm. Öte yandan, bir şey daha yaptım; dedim ki şiirlerimde inanmadığım hiçbir şey olmayacak. Şiir samimiyettir. Dolayısıyla ben topluma yönelik şiirlerimde de özentilere yer vermemeye çalıştım."

"Şiire 'Hisar' dergisinde başladım"

Şair Yahya Akengin, şiire Hisar dergisinde başladığını hatırlatarak, "O zamanlarda Ankara'da popüler bir Sanatsevenler Derneği var. Bunu Hisar'ın şairleri kurmuş, fakat sonra sahiplenememişler, elden çıkarmışlar; Hisar, sol marksist anlayışın eline geçmişti. Biz, yine de oraya gidip geliyorduk. Hisar'da yazmaya ve az çok tanınmaya başlamıştım. Orada bana gelip, 'sen gençsin, yeteneklisin, bu çağ dışı adamların yanında işin ne?' diyorlardı. Beni çelmeye çalışıyorlardı. Edebiyatta bir yere gelmek istiyorsan sol ile temas edeceksin şartı vardı ve bunun gerçekliği de vardı. Ben buna yüz vermedim."

"Türk Milleti o dönemde çok yoksuldu"

Kültürel ve sosyal kimliği koruyarak yola devam etmenin önemine değinen Akengin, şöyle konuştu:

"Türk Milleti, o dönemde çok yoksuldu, adaletsizlik ve emek sömürüsü vardı. Mütegallibe sınıfının tahakkümü vardı. Eğer bunlarla olsaydı, Türk milletinin komünist olmaması için hiçbir sebep yoktu. Türk Milleti, bütün bunlara rağmen komünizmi asla benimsemedi. Bunun temelinde bazı hususlar vardı. Türk Milleti'nin her ailesinden Moskof'a karşı verilmiş şehitleri vardı. Maşeri vicdanda onların hatıraları vardı. Türk Milleti bunun farkındaydı. Bazı aydınlarımız bu konuda milleti aydınlatmada başarılı oldular. Komünizm, esasta ideolojidir, ama temelde emperyalist Rusya'nın kendi hegemonyası için kullandığı bir araçtır. Benim o taraklarda bezim olmadı. Buna rağmen bana solcu diyenler de oldu."

"Gelenekten beslendim"

Akengin, şiirinin gelenekten beslendiğinin altını çizerek, "Ben daha çocukken, Bayburt'ta yetişmiş mutasavvıf şairler, halk şairlerinin şiirleri, kutsal metinler gibi okunurdu. Hala bir Osmanlı kokusu vardı. Bununla beraber şu var: Halkın şiire yaklaşımı, bazı konularda Osmanlı çizgisine göre daha liberal. Karacaoğlan'ı düşünün. Biraz daha fütursuz. Dolayısıyla ondan da yararlandım. Ben her zaman edebiyatın özgür olması gerektiğine inandım. Özgür demek, bir yere bağımlı özgürlük demekse onda yokum. Onun adı özgürlük olmaz" görüşünü dile getirdi.

"Devlet, reddi miras yapıyor"

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarında devletin bir ideolojik tavrı ve tespiti olduğunu ifade eden Akengin, 800 yıllık bir gelenek, devlet, millet, kültür yapısı arkada bırakılarak, yepyeni bir devlet kurulduğunu anlattı.

Yahya Akengin, "Devlet reddi miras yapıyor. Devletin reddi miras yapmasını bir süre için anlayışla karşılamak gerekiyor. Çünkü ya var olacak ya yok olacak. Bu cumhuriyet, yeni sistem artık tartışma olmaktan çıkarsa... Nitekim öyle de olmuştur; zaman zaman kadim kültüre dönüş cereyanları da olmuştur. Devlet orada çok da katı değildir" dedi.

Köy Enstitüleri'nin devamı olan "öğretmen okulları"ndan mezun olduğunu anlatan Akengin, Köy Enstitüleri'nin temelde sol, pozitivist anlayış üzerinde kurulduğunu, devamı öğretmen okullarının da aşağı yukarı o geleneği sürdürdüğünü anlattı. Akengin, "Bütün milli ve manevi değerlerimize saygı vardı, ama bunlara karşı da tavır vardı. Yetişen insanların bir kısmı saygı duyarken bir kısmı karşı çıkıyordu" diye konuştu.

"İnsanlar, sanatlarla İslam'a muhabbet besliyordu"

Şair Yahya Akengin, son yıllarda şiire ilginin azalması ile ilgili düşüncelerini şöyle ifade etti:

"Cemiyet, materyalist bir cemiyet oluyor; yani çıkarcı, maddi göstergeler, değer yargılarını oluşturuyor. Manevi tarafı olanlar da sadece kuru bir inançla götürüp estetiği ihmal ediyor. Mesela, ben derim ki, tasavvuf olmasaydı, İslam birçok insanı kendinden uzaklaştırabilirdi. Osmanlı medeniyetinde insanlara İslam'ı benimsetmenin yolu, öncelikle estetikten geçiyordu. Mimari, musiki, şiir gibi sanatlarla insanlar İslam'a karşı muhabbet besliyordu. Bunu sadece 'İslamcılık' adıyla sınır çizerek yapamayız.

Şiir, Osmanlı döneminde de elit bir sanattı. Şiir, kendiliğinden, zorlama olmadan alıcı bulurdu. Sonradan herkes kendi mahallesinin davulunu öne çıkarmak istedi. Bu, bize kaybettirdi. Yani mesela, 'sosyalist solcu', kendisinin dışındakini şiir ve edebiyat saymadı. 'İslamcı' ve 'milliyetçi' de kendisinin dışındakileri saymadı. Bu ön yargılar, birbirlerinin olumlu yanlarını görmesini engelledi."

"Sağ ve sol, birbirine sahip çıkmadı"

Yahya Akengin, bu davranış ve düşüncelerin sanatı olumsuz etkilediğini vurguladı.

Senelerce "sol"dan hiçbir şaire sahip çıkmadıklarını ve yanlış yaptıklarını vurgulayan Akengin, "Yanlış yapmışız. 'Sol' da 'sağ'dan hiçbir şaire sahip çıkmadı, yanlış yaptılar. Benim Nazım'la hiçbir ideolojik, fikir bağım yok, ama bazı şiirleri güzeldir kardeşim. Bunu kabul edelim. Attila İlhan, iyi bir şairdir, kabul edelim. Onlar da Necip Fazıl'ın büyük şair olduğunu kabul etsin. Yeni yeni başladılar. Akif'in de en azından büyük dava adamı olduğunu kabul etmeye başladılar. Biraz o noktaya geliyoruz" değerlendirmesinde bulundu.

Şiirinde zaman içinde iniş çıkışlar olduğunu ve kendini tekrar etmemek için romana, tiyatro eserlerine yöneldiğini anlatan Akengin, edebiyatın farklı türlerinin birbirini beslediğini ifade etti.

Yahya Akengin, 45 yıllık sanat hayatı boyunca şiir, roman, tiyatro ve radyo tiyatrosu türlerinde 30'a yakın eser verdiğini sözlerine ekledi.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.