Kara bastı iz oldu…

Bir Bayburt âşığı... Folklora adanan bir ömrün sahibi... Kendi kültürünün yerli bir uzmanı... 1940 yılında Bayburt'ta doğmuşluğuyla, "Ahıskalıoğlu derler bize" diyerek başlıyor sözlerine...

Kara bastı iz oldu…

Bayburt Postası - Bir Bayburt âşığı... Folklora adanan bir ömrün sahibi... Kendi kültürünün yerli bir uzmanı... 1940 yılında Bayburt'ta doğmuşluğuyla, "Ahıskalıoğlu derler bize" diyerek başlıyor sözlerine... Bebekliğini geçirdiği beşikte, anne ve ninesinden ninni olarak dinlediği Bayburt türküleriyle boş geçmemiş zamanı...

Daha küçük yaştan itibaren türkü tadında, zihin kıvrımlarına türküler kazıyarak büyümüş gelmiş 10 yaşına ve iş tutmaya göndermişler Aşkale'ye, anneannesi ve dayısının yanına.

Folklor hayatında ilk sahne; marangozluk yapan, kendi sazını kendi yapıp, çalıp-söyleyen dayının yanında işe başlayış... Hem zanaat öğrenir Mustafa hem de dayısı çalıp söyledikçe etkilenir, bu arada kulak dolgunluğu da olur tabii. Peşinden o da gizli gizli başlar saz yapmaya... Aşkale'nin karla kaplı soğuk kış gecelerinde Âşık Seyrani'den dinlediği Köroğlu hikayeleri ve Kiziroğlu türküsü, anılarında ve folklorik arka planda yerini alır.

1954'te Bayburt'a döndüğünde kendi yaptığı sazını tutuyordur elinde ve ilk perde bağlayış... Sonra götürür Yusuf Kırıcı'ya ince ayarını yapsın, sesler ahenkli çıksın diye... Artık Mustafa Ahıskalıoğlu saza ayarını kendi vermekte, Bayburt geceleri düzenlenmeye başlandığı zaman Yusuf Kırıcı başkanlığında folklor ekibiyle birlikte sahneye çıkma fırsatını bulmaktadır. Bu arada folklora olan merakı saz çalmakla bitmez, ilgi daha da artar... Ustalık dönemine geçişi Abdurrahman Kayserili'nin yanında başlar. Sadece geçmekle kalmaz, Kayserili onu iyi bir usta yapar. Ardından Allah'tan rahmet diliyor, 'Kendisinden çok şey öğrendim' diyerek...

Bayburt'un namı yürüsün...

Mustafa Ahıskalıoğlu'nun kendi deyimiyle şanslı olduğu tarafı, ninesinden, anasından eski türküleri öğrenme fırsatını bulmuş olması. Onları, folklor düşkünü Anadolu kadınları olarak tanımlıyor; "Şu an annem 88 yaşında, çok eskiden söylenen türküler hep hafızasında kalmış. O, türküleri mırıldandı ben de saza dökmüş oldum... Bazı sözlerde noksanlıklar olurdu, bundan yirmi sene önce radyolar türkülerin sözlerinde yenilik olduğu zaman kabul etmiyordu. İlla ki orijinaline uyum sağlaması lazımdı, bunun için de büyük çaba gösterdim. Kısmen de bu konuda yazarlığımız vardı, kendi çabamla düzenlemeleri yaptım. Bir kısmı duyuldu meşhur oldu, duyulmayanları da bir banda aldım. TRT'ye vereceğim, maksad bizim Bayburtumuzun namı yürüsün... Benden daha üstün abilerimiz olmasına rağmen benim bu şanslı olduğum taraf yüzünden derlemecilik bana nasip oldu. Bayburt'un en çok sayıdaki türküsünü ben derlemiş oldum."

Mustafa Ahıskalıoğlu'nun anısına...Türkü derleme konusunda sahip olduğu alt yapı ve yetenekleri boşa harcamamış ve asker dönüşü İstanbul'un yolunu tutmuş. Üniversitede okuyan arkadaşını yanına alarak TRT İstanbul Radyosu'na gitmiş; "Mendilinde kar getir oy anam güzeller" isimli türküyü sundum radyoya, beğenildi, o zamanlar her hafta Yurttan Sesler Korosu'nda söyleniyordu..."

Kışın ilhamı ve kulaktaki melodiler

Sıra "Kara basma iz olur" diye bilinen efsane Bayburt türküsünün hikayesine gelmişti... Erzurum'un dillere destan soğuk kış günlerinin birinde, bir otel odasında, yalnızlığa karşı tüttürülen sigaranın dumanı pencereye vurup odanın içinde hapsolurken, camın kenarında oturmuş karla kaplı caddeyi izleyen Mustafa Ahıskalıoğlu bir yandan hafızasına kazınmış türkülerden mırıldanmaktadır da farkında değildir aslında okuduğu tarihi... Kendine geldiğinden itibaren aradan onbeş dakika, bilemedik yarım saat geçer ve yediden yetmişe, askerden sivile, filmden reklam müziğine kadar, ders kitaplarına girecek olan meşhur Bayburt Derlemesi hazırdır. İmza; Mustafa Ahıskalıoğlu. "O an kulaklarımda melodi olarak annemin nenemin söylediği türküler çınlıyordu... Ertesi gün gidip bir kaç türküyle beraber o zaman Suat Işıklı yönetimindeki Erzurum Radyosu'na sundum, derlemem beğenildi... Daha sonra Ankara'da, İstanbul'da söylenmeye başladı ve meşhur oldu. Rahmetli Nida Tüfekçi, kışla ilgili, karla ilgili programlarında benim bu iki türkümü devreye sokardı. Türkiye'de bu kadar gündemde kalan bir ikinci türkü yok gibi... Eski meşhur seslilerin hepsi söylemiştir bu türküyü, o zamanlar çocukların bile ağzındaydı..."

Bugün radyolarda kayıtlı olan Bayburt Türküleri arasında en çok derleme Mustafa Ahıskalıoğlu'na ait. Kayıtlı olanların yani duyulanların yanında, bir de duyulmayanları var; Bayburt'ta kurtuluş gecelerinde söylenenler, bir kısmı da hiç gün yüzü görmemiş, söylenmemiş türküler, kendisinde saklı duruyor. Üstün vasıflı bir sanatçı bulursa ona verecek bu türküleri, değeri bilinsin diye. Türkülerinin pasif sesli insanların eline düşmesinden korkuyor, "O zaman türküler de pasif oluyor haliyle" diyor ve ekliyor; "Bu meyanda türkülerimi, Bayburt Vakfı Başkanı Kurban Yazoğlu vasıtasıyla İbrahim Tatlıses'e ya da Orhan Hakalmaz'a verip kasete okumasını istiyorum. Kara basma iz olur türküsü; stadlarda okundu, asker türküsü oldu, Türk filmlerinde kullanıldı beş para hayrını görmedim. En son bir reklam filminde kullanıldı, mahkemeye verecektik, maddi imkansızlıklardan dolayı veremedik."

Türkü defteri

Gençlik dönemlerinde 2000'den fazla türkü vardır hafızasında ve bunların çoğunu o zamanlar tuttuğu türkü defterine yazar Ahıskalıoğlu. Yakın bir arkadaşını kaybetmesiyle türkü defteri de kaybolur. Arkadaşı vefat edince, o hengamede defteri istemek aklına gelmez, daha sonra defter aranır ama bulunamaz. Şimdi yeni bir türkü defteri var Mustafa Ahıskalıoğlu'nun... Herkesin derlemesi orada isimleriyle birlikte yazılmış. Erzurumluların çaldığı Bayburt türkülerinin altına dipnotlar düşmeyi unutmamış. "Benimle birlikte derlediğim türküler mezara gitmesin diye bu türkü defterini tutuyorum" diyor. Şimdiye kadar elle tutulur yirmi beş tane derlediği türkü var; "Bunların 13-14 tanesi TRT radyolarında benim adıma kayıtlıdır, söylenir zaman zaman" diyor.

Yetiştiği ortamı anlatırken Bayburt'un kültürünün çok eskilere dayanmasından başlıyor anlatmaya... Kendi yöresinden çıkan, Türkiye çapında ün yapmış -aşina olanların bildiği- şair ve ozanların yaydığı folklorik enerjiyi yüreğinde hissediyor. "O zamanlar saraya kadar intikal etmiş Şair Zihni'miz var, diğer taraftan meşhur halk ozanımız Celali Baba'mız var, Şâdi Baba, Ağlar Baba var, bunlarla oturup kalkmış kişilerin meclisinde bulunduk hep. Zakir Peksert, Remzi Çağıldak gibi dönemin meşhur ozanlarının sazını, sözünü dinledik de yetiştik." Ahıskalıoğlu'nun överek bahsettiği kişiler; Zakir Peksert ve Remzi Çağıldak o dönemin Bayburt'tan çıkan meşhur ikilisi. Atatürk'e dahi saz çalmış bu ozanlar. TRT'nin altın plağında bulunan meşhur Bayburt türküsü "Oy gül dalı"nın derlemesini de bu ikili yapmış.

Doğallık da bitti, türkü de...

Ona göre şimdi yeni bir şeyler üretmek çok zor; gerek klasik Türk müziğinde gerek halk müziğinde geçmişte yaşayan işin üstadlarının bütün makamları sözleri doldurmuş olmaları bu durumun sebebini teşkil ediyor. Diğer taraftan o zamanlar, muhteşem eserlerin üretildiği ilham alınacak ortamın bugün olmadığından yakınıyor Mustafa Ahıskalıoğlu; "Bugün herşey daha yapmacık, yozlaşma var. Artık iletişim aracı olarak televizyon devreye girmiş o yüzden o zamanki meclislerin oluşturulması mümkün değil. Bugün televizyonda âşıkların atışmasını izlediğimde bana çok yapmacık geliyor. O zamanlar halk ozanlarının yaptığı sadece türkü söyleyip saz çalmak değildi, aynı zamanda tarih naklediyorlardı, bunun doğallığı vardı..." Ahıskalıoğlu yöresel bir örnek vererek şimdiki popçuların yaptıklarına ilginç bir eleştiri getirmeyi de ihmal etmiyor: "Bizim orada baca otu derler, yazın damlarda çıkar, yeşerir sonra hemen kaybolur, bunların şimdi yaptıkları da bizim baca otlarına benziyor, birkaç günlük şarkılar yapıyorlar, sanat değil yani. Ama eskinin türküleri hâlâ söyleniyor, Türk sanat müziğinin hangi şarkısı kenara atılmış, hepsi bugün söyleniyor dipdiri, ama pop müzik öyle değil, habire tüketeceksin. Uyduruk, gaydırık şeyler..."

Saded: Ve geliyoruz acıklı sona... Türk filmlerinde olduğu gibi; 1978'de İstanbul'a göç ve yitip giden değerler... Bir türkü arkeoloğunun marangozhanede başlayan türkü serüveni yine marangozhanede bitiyor. Ahıskalıoğlu, kırılan umutlarını, kırılan sazı gibi duvara asmış; "22 senedir doğru dürüst sazı elime almıyorum. Geçim sıkıntısı, nafaka derdine düşmemiz bizi kopardı ozanlıktan. En büyük etken de memleketteki sosyal yaşantımızla İstanbul'daki sosyal yaşantının birbirini tutmaması. İstanbul bizi yuttu anlaşılan."

*17.02.2001

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.