11 Mart’ta korona önlemleri başlara başlamaz ben de korona yazılarına/notlarına başladım ve kimilerini sosyal medyada paylaştım.

Şimdi bunların tümünü Bayburt Postası okurlarına sunuyorum:
 
KORONA VE YALNIZLIK
Korona'dan korunmanın ilacı yalnızlık... Peki ya yalnızlığın ilacı?.. 

KORONA VE ZAMAN
Korona'da yaşa takılıp eve kapanınca, zaman anlamsızlaştı, değeri düştü...

KORONA HORYATI
Kor ona 
Yanardağdan kor ona 
Bir yansın da pir yansın 
Şu bulaşkan Korona

CAN DEMİ
Pandemi diyorlar… Ne pandemisi, can demi can...
Ve eski sayrılıkların kimilerine "zalım dert" diyenler, şu koronayı görselerdi ne derlerdi acaba?

DÜNYAYI KURTARAN ADAM AMA…
Yıl 1968 aylardan Şubat… Üniversite öğrencisiyim, yarı yıl tatiline girmişiz, ben de babamın görev yaptığı, Hanak’a gidiyorum. Hanak o zaman Kars’ın ilçesi idi, Ardahan il olunca oraya bağlandı. Erzurum’dan önce Kars’a gideceğim, sonra da Hanak’a. Vardım Kars’a, Hanak minibüsleri gitmişler, ertesi gün öğlene dek araç yok. Gidip eski Rus binalarından bozma Cumhuriyet oteline “yazılıyorum”, bavulumu bırakıp Kars’ı gezmeye çıkıyorum. “Yeltekin Sineması” levhasını görünce “Bu soğukta en iyisi sinema” deyip dalıyorum içeri. Ne mi oynuyor? Ne oynarsa oynasın. 
Girince görüyorum oynayanı: “Dünyayı Kurtaran Adam.”
O günkü teknoloji harikaları ile donatılmış bir Amerikan süpermen’i… Ben hayran olunacak bir yanını görememiştim bu “kurtarıcı”nın ama Amerika’dan Kars’a kadar gelmişti ve Amerikan propagandası yapıyordu bal gibi.
“E peki şimdi nereden çıktı o film, 52 yıl geriye niye gittin?” diye kafasına soru takılanlar haklıdırlar. Dünya şimdi Korona Virüs’ten kurtuluşun arayışı içinde ya, birden o filmin adı aklıma geldi. Amerika bu virüse bir Süpermen bulamıyor, acz içinde.
Bulamıyor ama dünyayı kurtaracak bir adama ihtiyaç var gerçekten. Ama bu adam, siyaset ve devlet adamı olmayacak kesinlikle, din adamı hiç olmayacak, bir bilim adamı (ya da bilim kadını) olacak. Ya da bir bilim insanları topluluğu.
Aşı ve ilaç bulan, dünyayı kurtaracak… Ve bir gün bu gerçek kurtuluşun filmleri de oynayacak sinemalarımızda. 

KORONA MUSKASI
Yahu Hocaefendiler, her şeye muska yazıyorsunuz, bir de şu virüse yazın, takalım boynumuza, virüsün feri kesilsin... 
İyi de para var ha, bu işin ucunda...

MASKELİ KORONA BALOSU
Bu balo küresel ölçekte… Din dil, ırk, varsıl, yoksul, herkes zorunlu olarak davetlidir. Dans yok bu baloda, orkestra yok, kaygı ve kuşku var, korku var… Ama umutta var o maskeleri arkasında…

VE MASKE KARŞITI BİR YOBAZ
O haberdeki fotoğrafa bakıyorum… Herifin sakalına, bıyığına, sarığına cübbesine bakıyorum... Maske takmamasının gerekçesini şöylece anlattığını duyar gibiyim: “İman maskesi takmışım ben, abdest zırhı giyinmişim, bırak sosyal mesafeyi, ben mümin mesafesindeyim.”
Efendim? Dememiş midir? Siz öyle sanın, ben bilirim halkımı…

KÖPEK GEZDİRMEYE İZİN, BANA YASAK
Köpek gezdirmeye izin var, benim çıkıp gezinmene izin yok... Yuh olsun!

KORONA GÜNLERİNDEN…
Sabah maskemi taktım, bankamatiklerin önüne vardım, önümde biri var, öksürmeye başladı, içimden sövdüm. Sıra bana geldi, mecburen tuşlara basıp işimi gördüm. Sonra yürüdüm vardım tramvay durağına. Bindim. Yanlamasına konulmuş üçlü koltuğun başına oturdum. Çantamdan kolonyamı çıkarıp ellerimi dezenfekte ettim. 
Yanım boş, öbür başta genç bir bayan, karşıdaki sırada maskeli bir hanım. Birden önümde gidiş yönüne doğru konulmuş tekli koltuktaki herif öksürmeye başladı. İyi ki maskem var dedim içimden, o herife içimden sövmeyi de ihmal etmedim. Karşıda oturan bayan telefonuna rahatça bakmak için maskesini indirmişti, o herif öksürünce, yeniden çekti yukarı... 
Bir tekli koltuk boşaldı o arada, oraya koşup oturdum. Yandaki öksürmeye başladı. Neyse ki aramız 1 metre ve maskem var. İndim vardım büromun olduğu iş hanına, asansöre bindik bir başka büronun çalışanıyla, çocuk beni maskeli görünce, benim yerime kat tuşuna bastı. Hemen lavaboya, elleri sabunla yıka, dönünce kolonyala. Ve 6 saat boyunca 5-6 kez el yıkama, kolonya. 
Ve çıktım bürodan, yürüdüm yürüdüm yürüdüm... 7100 adım 5,1 km ve 152 cal... Bu yürüyüşü her gün yaparım, ama şimdi özellikle yapmak gerek, vücut direnci ve bağışıklık için bu şart... 1 saat sonra da kültür fizik yapacağım, hafif hareketler, sonra 25 kez şınav... Yani evdeyim şimdi, girer girmez yine ellerimi yıkadım ve kolonya döktüm. Tamamen eve kapanıp hayattan kopmadan, ekranlara bakıp korona manyağı olmadan bu şekilde hareket ediyorum... Haa ne olur? Ne olursa olur, ben elimden geleni yapıyorum. Arz ederim...

***

Bir aydır İstanbul'daki torunlarımı, kızımı, damadımı görmedim. İzmit'teki kızımı ve torunlarımın birini birkaç gün önce gördüm, yemek getirdi, kapıdan verip gittiler, sarılamadım onlara. İstanbul'da ikizler daha iyileşmediler, Hanım bu hafta da gelemiyor, aslında gelmesine, otobüse binmesine de gönlüm razı değil... Yani fena halde yalnızım... Ve birileri bana nasihat çekip duruyorlar, dışarı çıkma diye. Önlemini alıp her gün gidip geliyorum ofise. 5-6 saatim orada geçiyor, çaycı dışında kimseyi görmüyorum. Sonra yürüyüş ve ev.. Yemek ısıt, ye, bulaşık yıka, oku, düşün, yaz ve yat... Yani ben makina değilim, kimse makina değil... Önlem alıp dışarı azıcık çıkacağız, alışveriş de yapacağız, ekmek alacağız en azından... Şehre ve insanlara göz atacağız... Ha sokağa çıkma yasağı olursa, o zaman, herkes nasıl biz de öyle der, katlanmaya çalışırız...

***

Bu da oldu, eve kapanma emri geldi büyük yerden, hem de apansız... İş Hanı kapanmış, zar zor damadımla gidip bilgisayarımı alabildik... O olur, yazılarımı yazabilir, kitap dosyalarım üzerinde çalışabilirsem bu mahpusluk ve yalnızlığa daha kolay katlanabilirim, kitaplarım da yanımda. Eşimi 15 gündür görmemiştim, şimdi o da gelemiyor İstanbul'dan, daha ne kadar görüşmeyeceğiz kim bilir? Bereket versin burada kızım, damadım, iki torunum var, yemeklerim onlardan gelecek, ihtiyaçlarımı onlar alıp getirecekler. Gel bizde kal dediler, yok dedim...

***

Ruslar esir almışlar bizim Mehmetçikleri, doldurmuşlar trene götürüyorlar, kimse bilmiyor nereye gittiğini ve kendilerine neler yapılacağını... Herkes birbirine soruyor ve biri diyor ki: 
"Bizim köyde bir büyüğüm demişti ki sabun fabrikasına yollayıp sabun yapıyorlar Türk esirlerinden..." Esirler arasında bulunan bir Bayburtlu hemen koymuş tavrını: "Etsinler vola (ulan), ben de inadına köpürmeyeceeem..." 
Neden anlattım bunu? Eve tıktı, esir ettiler, ben de inadına sakin olacaam, köpürmeyeceeem..

*** 

Bu toplumda yaşlı düşmanlığı ileri boyutlardadır. “65 yaş içeri” buyruğu ile göze battı, yoksa bugünün işi değildir. Bunu en çok yaşayan ve yazanlardan biriyim. Hep şunu söyledim: "Başımla baş edemeyenler, yaşıma saldırıyorlar. Sülalesindeki bütün beyinlerini toplasa benim beynime erişemeyecek olanlar bana 'bunak', 'beyni sulanmış' diyorlar, sosyal medyada yazıyorlar."
HEPAR'da siyaset yaparken de bunu yaşadım, Osman Pamukoğlu benden 1 yaş büyüktü, saçını simsiyah boyadığı için onu genç, beni yaşlı algılıyorlardı. Orada da kimin damarına basıp önünü kestimse, bunak-beyni sulanmış suçlamaları geldi...
Bir de ilginç anımı anlatayım bu bağlamda. Birkaç yıl oluyor, bir bankanın bankamatiğinde işlem yapıyorum. Yanımdaki bankamatikte bir genç kız var, para yatırıyor, yatırdığı paraların içinde 5 TL de var. Bankamatik durmadan geri veriyor, o da durmadan yeniden sokuşturuyor. 
Dayanamadım, dedim ki "Hanımefendi, bakın uyarı var orada 10 TL ve katları olmalı, diyor." 
Baktı "A evet görmemişim..." dedi. Tam o sırada öbür yanımdaki bankamatikte uğraşan ve konuşmalarından üniversite öğrencisi olduğunu anladığım iki gençten birisi o kıza dedi ki:
"Bak, amcam ne güzel teknoloji kullanıyor, öğren..." 
Cinlerim tepeme üşüştü, "Oğlum ben yeminli mali müşavirim, eski bir bankacıyım, eski bir banka muhasebesi hocasıyım... Bilgisayarı 1990 yılından bu yana kullanıyorum. Ve yazarım, senin yaşının sayısı kadar kitaplarım var. Ve köşe yazarıyım, yazılarımı da bilgisayarda yazıp mail olarak yolluyorum... Sen kendi babanla karıştırma beni..." 
Ses çıkarmadan defolup gittiler...

***

Bir katta dört daireyiz. Hiçbiri ile benim ortak yanım yok. Hanım sürdürüyordu onlarla komşuluk ilişkilerini, o da İstanbul'da... Şimdi ne onların benden haberleri var, ne de benim onlardan... Dışarı da çıkmıyorum ki asansörde ya da girip çıkarken karşılaşayım... Bu, bugünkü Korona koşullarında doğal bir durum aslında ama garip ve acıtıcı da bir durum da...
Böyle diyordum ama bitişik komşum deniz astsubayı kapımı çaldı ve sordu: “Markete gidiyorum amca, bir isteğin var mı?”
“Yok” dedim, teşekkür ettim ve mutlu oldum elbette…

***

Sokağa çıkmama yasağını 20 dakika çiğnedim bugün. Çıktım, bankamatiklerde işlem yaptım, sonra yakındaki eczaneye uğradım, iki tane ilaç almam gerekiyordu, onları aldım, bir de dezenfektan istedim. Bana nasihat çekmek insanlara cazip gelir ya, toplum olarak nasihat çekmeyi çok severiz ya, hesabı alan maskeli bayan bana gülümseyerek ve sessizce "Siz kaç yaşındasınız?" dedi, "72" yanıtını alınca "Ama çıkmamanız gerekiyor, sizin ihtiyaçlarınız telefonla karşılanıyor" diyecek oldu, "Bunları biliyorum, bir bankadan para çekip diğerine yatırmam gerekiyordu, onu yaptım, bunu ben yapmalıyım, kime yaptıraydım, tek başıma yaşıyorum" dedim, kesti sesini.

*** 

Az önce bir kanalda bir Prof. diyor ki "Bizim yaşlılarımızın çoğu, sağlıklı dinç yaşlılardır, aralarında düşkün hastalıklı olanlar daha çok 80'i aşkın olanlardır, 65-80 arası nüfusu evlere kapamak yanlış olmuştur." 
Evet ben de bunu dedim durdum ama senin gibi pek akıllı ve pek bilimsel görüşlü prof'lar böyle fetva verdiler ve hükümet de bizi tıktı evlerimize... Bu topluma medyatik beyin yıkama yoluyla deli gömleği giydiriliyor...

***

Elini burnuna, ağzına, gözüne sürme… İyi de ben evde yalnızım, günde kaç kez elimi sabunladığımı hatırlamıyorum... Burnum kaşınıyor, gözüm kaşınıyor, ne yapacağım peki, elim dışında neremle kaşıyacağım? Dışarıda olursunuz, kuşkulu bir durum olur, elinizi sürerseniz eyvallah da, böyle genelleme yapmayın... Bir yandan elini yıka diyorsun en az 20 saniye, yıkıyorsam, elimde virüs kalmıyorsa, canım nereye isterse oraya sürerim... 
Efendim? Gene mi sürmeyeyim?... Bu gidişle akıl sağlığımızı bozacaksınız ulan!

*** 

Esnedim demin, elimi ağzıma kapadım, alıştığım üzere. Sonra birden aklıma o soru takıldı: Korona virüs açısından caiz midir acep? Televizyonlarda hiç bu bağlamda sual ve fetva duymadım da...
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Gada 4 yıl önce

Siz evde kalın bizde sizin yazdıklarında kalalım hep birlikte sağlıkla kalalım.

Avatar
Şükrü Nişancı 4 yıl önce

Sn. Cazim gürbüz bey okudum, biraz da istifade ettiğimi inkar etmeyeceğim. Yanlız bilim-din ilişkilerinde çok patinaj yaptığınızı söylesem acaba sizi çok üzmüş olur muyum? Türkiyede ne zaman işler ters gitse bunu dini tahkir etmenin bir bahanesine dönüştürmeyin lütfen. Bu saatten sonra "gidin biraz poincare okuyun, biraz Leibniz'in monadlarını anlamaya çalışın" desem haddimi aşmış olurum. Ama bu işler pozitivizmin ucuz lafazanlıklarıyla olmuyor. Ne bileyim biraz Frankfurt okulunun pozitivizm eleştirisinden, biraz Popper'ın "yanlışlamacılık" kavramından feyizyap olduğunuzu hissedebilsem, size daha esaslı bir yazı yazmak isterdim. "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" demek ama bunun üzerinde düşünmemek, asıl dogma budur. Farkında mısınız bilmem ama hastahanelerin mikrop üretmesi, sporun düşmanlık üretmesi gibi bu günkü bilimsel paradigma dogma üretiyor. İnanç pozitivistleştikçe, bilim dogmaya doğru yol alıyor. Umarım sizi fazla üzmemişimdir. Hoşcakalınız.
0.535.612.85.22

Misafir Avatar
Cazim Gürbüz 4 yıl önce @Şükrü Nişancı

Yazdıklarınızın yanıtı buraya sığmaz, kitaplarımda var. Bana eser salık vermeyi bir yana bırakın da, dilerseniz kitaplarımı okuyunuz...

Beğenmedim! (1)