Gerçeği yenebilmek…

Dün, soğuk bir kış gününün kasıp kavurduğu bir saatinde kahvede oturuyorum. İki masa ötede oturanların konuşmaları bize kadar geliyordu. Her halinden kibirli olduğu belli olanı, böbürlenerek, acı bir bakış, haksız bir atılışla ulu orta sordu: 

Gerçeği yenebilmek…

Dün, soğuk bir kış gününün kasıp kavurduğu bir saatinde kahvede oturuyorum. İki masa ötede oturanların konuşmaları bize kadar geliyordu. Her halinden kibirli olduğu belli olanı, böbürlenerek, acı bir bakış, haksız bir atılışla ulu orta sordu: 

“ - Hani, Bayburt vilayet olacaktı?’’ 

Bu, öyle bir seslenişti ki, kibrin getirdiği ahmaklığın yeryüzünde ki hüccetiydi. (*1) 

Adama üzülmedim desem yalan söylemiş olurum. Daha kendi gerçeğini göremeyen, gideceği yolu nasıl seçebilir? İyiyi, güzeli kavrayamayan nasıl kurabilir gününü, dünyasını? Nasıl aydınlanabilir, kurtulabilir ve mutluluğa erişebilir? 

Gene de ışığın peşinde olalım diyorum. Ama ışığın peşine düşünce de önce mücadeleyi göze almalı. “Mutluluk bir düş, gerçek olan yalnız acı”; önce gerçeği yenebilmeliyiz.

Hocazade  

(*1) Hüccet; a) delil, isbat, bürhan, bir şeyi isbat eden delil, vesika, senet. b) Kadı tarafından tanzim edilen kağıt.  

Bayburt Postası Arşivinden / 18 Ocak 1988 / Sayı: 3721 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.