Çevre ile ilgili aymazlık ve çevrenin kıymetini takdir edemeyen yeni nesillerimiz (duyarlı olanları hariç tutuyorum) umarım ileriki hayatlarını keşkeler ile geçirmezler.

Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki kimimiz var olan değerli varlıklarımızı -çevre de dahil- hoyratça harcıyoruz. Kimimiz ise -değerlerimizin kıymetini bilenler- az kalsa da bu varlıkları hayatı pahasına korumaya gayret ediyorlar.

Burada kimsenin propagandasını yapmak ya da kendimizi hakir görerek çevre ve alt-yapı konusunda gerçekten duyarlı ve sağlıklı olan ülkeleri gıpta ile dolaştım. Kimi ülkeler bataklıkları kurutarak (Petersbug) modern ve çağdaş bir kent yaratmış, kimi ülkeler atıl kalmış kırsal bölgeleri imar ederek gerçekten yaşanabilir bir kente dönüştürmüş (Türki Cumhuriyetleri).

Gideniniz varsa bilirler, 19. yüzyılda bataklık halinde iken kentsel dönüşümle Londra'daki Thames Nehri'ni bugunki modern hâline getirmişler. Amerika Birleşik Devleti'nde Baltimor denen ve zencilerin yoğunlukta yaşadığı kenti dünyanın en büyük Yunus gösteri merkezi ve çağdaş bir kent hâline getirmişler, ancak her iki kentte de yüzde yüz başarı sağlanmış demek abartı olur ama atıl ve bataklığa dönüşmüş nehir kenarlarında plânlı, programlı ve modern binalar, alışveriş merkezleri ve yaşanabilir bir kent hâline dönüştürmüşler. Hiçbir şekilde nehirlerini bir beton kütlesi haline getirmemişler. Elbette onlarda kasa ve keselerini düşünmüşler ama halkı, çevreyi ve gelecek nesilleri ihmal etmemişlerdir. 

***

Masa ile kasa arasında çok yakın ilişkiler vardır. Aslında ikisi de birbirini tamamlayan unsurlardır. Yaklaşık olarak hemen hemen aynı malzemeden yapılmışlardır. Tarih olarak masa belki de kasadan önce icad edilmiş ve kullanılmaya başlanmıştır. Hatta kasa daha icad edilmeden önce masa çok daha yararlı bir eşya olduğu kanısına kapılınmıştır. Gel zaman git zaman kasanın  icadı ile masa her ne kadar bir gösteri, bir sınıf ya da hayatı kolaylaştıran bir malzeme olarak kullanıla gelmişse de kasa bir çok adım birden atlayarak arayı açmış ve zamanımızın hemen hemen en kıymetli malzemesi haline gelmiştir. Kasa aynı masa gibi belki duygusuz, konuşmaz ve manevi yönü olmayan bir eşya olarak düşünülse de iç duygularımıza en iyi hitap eden bir eşya hâline bürünmüştür. Bazen onu yerinde görmemek, bazen açılıp kırıldığı ya da içinin boşaltıldığını görmek intiharlara, yoksullaşmaya hatta aileri dağıtmaya yeterli hala gelmektedir. Bak şu insanın acizliğine ki tahta ya da demir - çelik malzeme nasıl da insanları mat edebiliyor. Belki de bizim icad ettiğimiz bu eşyanın istemeden kölesi mi oluyoruz? 

***

İnsanın aklına bazen yazılıp çizilenlerin acaba bir kasayı dolduracak değeri var mıdır? diye düşündüğü olmuyor değil. Ama şuna da inanırız ki kalem kılıçtan daha keskindir. Bu felsefeyi şiar edinerek var gücümüzle inandığımızı kuvvetli bir şekilde yazmak zorundayız. Biz asla hakikatleri bırakarak masal anlatmak, bazı doğa şairleri gibi çiçeğin, böceğin, kuşun vs. renginden, şeklinden esinlenerek şiir yazacak ne kabiliyetimiz ne de amacımız yoktur. Bizim bunları yazmaktaki amacımız masa ile kasayı inceden inceye insanları düşünmeye, akletmeye belki de onları kafa yorarak nelerin yanlış gittiğini vurgulamak istemekteyiz. Aslolan masa ya da kasa değil insanların bilinçlerinde ve bilinçaltlarında yerleşmiş insan maneviyatına yani ona huzur veren gerçekleri anlatmaya çalışmaktayız. Yoksa burada bizim maddi varlıkları yani masa ve kasayı dile getirerek kimsenin kesesine dokunmak istemiyoruz. İnşallah bu kelimelerle bir nebze de olsa insanlarımıza faydalı olmaya çalışmaktayız. 

***

İki âlet arasında yakın ve sıkı fıkı ilişkiler olduğundan dem vurmuştum. İnsanı yoldan çıkartan bu ilişkide aslında her ikisinde de bu mahrem ilişkiler söz konusudur. Çünkü masadaki çekmeceler birer kasa görevi de yapmaktadır. Gerçek şu ki masa çekmeceleri akıl almaz kıymetli evrakları sakladığı gibi demetleri ya da balyaları da koynunda saklayabilmektedir. Aslına bakılırsa insanlar arasında da böyle çetrefil ilişkiler mevcuttur. Hani deriz ya "senin cebin benim cebim, benim cebim senin cebin" gibi ahlaki boyutu ıskalayan sanki bu ilişki meşru ilişki gibi gösterilmektedir. Böyle saçma sapan ve vicdani boyutu olmayan bu tür davranışlar hiçte ahlaki değildir.

Öteden beri benim karşı çıktığım deyimlerden biri de "ateş olmayan yerden duman çıkmaz" gibi "senin ve benim cebimi" şiddetle itiraz ettiğim söylemdir. Dürüst, namuslu, vicdan sahibi birine atılan bir iftiranın temizlenmesi çok zordur. Bizim insanımız da hemen balıklama dalar ve canım elbette "bir bit yeniği vardır" türü söylemler çok acıtıcı ve inciticidir. Keşke insanlarımız kasaya verdiği değer kadar gerçekten dürüst ve namuslu insanlara "çalınan kara" için de uyanık ve akıllı olmalıdır diye düşünüyorum. 







Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.