'Hoca Yaşar Aker' ile Bayburt folkloru üzerine...

Bayburt’un köklü kültüründen yetişen en önemli değerlerimizden biri: Hasbi Yaşar Aker..

'Hoca Yaşar Aker' ile Bayburt folkloru üzerine...
Bayburt Postası - "Mahalli kültür Çoruh’a düştü, gitti. Kültür göçü çok yaşandı. İnsanlar göç ettikçe kültürü alıp götürdüler. Geriye kalanlar da bu boşluğu dolduramadı. Uzun zamandır işitiyorum, görüyorum eksiklikleri, çok müteessir oluyorum. Bayburt insanı böyle değildi..."

İçinde yetiştiği ve bir dönemine iz sürdüğü Bayburt kültür hayatı hakkında böyle söylüyor, 'Hoca Yaşar'... Bayburt kent hayatındaki son yüzyılın yegane öğretmenlerinden Hasbi Ahmet Aker’in oğlu. Bir hukukçu; hakim, avukat ama daha çok eğitimci. Bu yüzden olsa gerek toplumun ona verdiği isim ‘Hoca Yaşar’.

1932 doğumlu. Hukukçu olarak ülkesine 50 yılın üzerinde hizmeti var. 1964 yılında Erzincan’da stajer hakim olarak başladığı meslek hayatının son 40 yılını Bayburt’ta avukat olarak sürdürdü. 2014 yılından bu yana ise emekli. Avukatlık mesleğinde Bayburt’a verdiği hizmetin yanı sıra kültür anlamında memleketine kattıklarıyla da çok değerli. Ve şimdilerde daha çok evinde emeklilik yıllarını geçiriyor. Bayburt kültürüne dair derleme yapan kişileri ağırlıyor, anlatıyor, bilgi süzgecinden faydalanmak isteyen hemen herkesin isteklerini yanıtlıyor.

Murat Okutmuş - Bayburt Postası

Allah vergisi bir sese ve müzik kulağına sahip. Sanat Müziği eserlerini çok güzel seslendirdiği gibi zamanın Bayburt Belediyesi Türk Halk Müziği korosunun da öncüsü. Türk Müziği bilgisi, sesi ve yöre barlarına olan hakimiyeti ile ender bir otorite. Bayburt barlarının yarışma formatına geçişinde büyük emekleri var. Bayburt ve Erzurum barlarının tamamına hakim.

Hasbi Yaşar Aker, başta ailesi yakın çevresi olmak üzere Bayburt’un kültür anlamında dolu dolu yaşandığı yılları Bayburt Postası’na anlattı.

Babası Hasbi Ahmet Aker’den bir yandan medrese eğitimi alırken, bir yandan da iki ablası ile komşuları müzisyen Ahmet Kızıltuğ’un evinde müzik çalışmalarında bulunarak büyüyor. 1947 yılında Erzurum Lisesi’ne kayıt yaptırıyor. Okulu bitirdikten sonra ise 1 yıl Bayburt Ortaokulu’nda öğretmenlik yapıyor. Erzurum Lisesi bölgenin en önemli okulu o dönem. Başarıyla bitirdiği lise eğitimin ardından Ankara Hukuk Fakültesi’ne kayıt yaptıran Aker, Bayburt kültür hayatı ve kendi iş hayatı arasında gidip gelen anılarını paylaştı. Söze kendisi açısından zor geçen hukuk fakültesi sürecini anlatarak başlıyor:

“Babamın vefatıyla bütün hayatımız bozuldu”

“3 sene Arapça ve Farsça okudum babamdan. Ve öyle de devam edecektim. O sırada askerlik çağım geldi. Ben askerdeyken babam vefat etti. Ondan sonra bütün bir hayatımız bozuldu. Onun vefatı bizim aileyi perişan etti. Ben askerliği bitirdikten sonra ne yapacağımı tayin etmek isterken, her şeyiyle babama benzeyen bir büyük ablam vardı. O beni teşvik etti. ‘Ankara’da Hukuk Fakültesi’ni okuyacaksın’ dedi. Cebeci’de Erzurum Yurdu açılmıştı. Bayburt’un da derneği vardı. Cebeci yurdunun 1. katını Bayburtlular’a verdiler. Ben de orada kaldım. Ankara Hukuk Fakültesi’nde hukuk tahsilini bitirdim. Çok disiplinli, sert, muhterem hocalarım vardı. Çok mükemmel bir fakülteydi.”



Hakimlik serüveni ve avukatlığa zorunlu dönüş...

“Okulu bitirdikten sonra ablam Erzincan’daydı. Orada 2 yıl stajer hakimlik yaptım ve sonrasında 8,5 yıl daha hakimlik yaptım. İlk tayin yerim Hakkari’nin Çukurca İlçesi. Şöyle bir olay da yaşadım ve iyice soğudum. Çukurca doluydu aslında, benden 3- 4 ay evvel Hakkari’nin kazaları dolmuştu. Meğer benden önce kura ile gelen bir hakim torpil ile Edirne’nin Enes kazasına dönmüş. Çünkü bir yerde en az görev yapma süresi 2 yıldı. Böylelikle ilk tayin yerim Çukurca oldu. 3 yıl görev yaptım. Çukurca insanı o dönemde çok iyiydi. Hatta Bayburt’ta müzikle iç içeyiz ya orada da bu yönümüz duyuldu. Oğlum ve kızımın eğitim gördüğü Çukurca Cumhuriyet İlkokulu’nda bir koro kurduk ve bir çok kez sahne aldık. İlçenin hakimi olarak o koronun da kurucu ve yönlendiricisi oldum. Çok rahat bir görev yaptım. Sonra Kelkit’e tayinim çıktı. Çukurca halkı bizi coşkuyla uğurladı. O gün yol filan yok, çocuklarımı sırtlarında taşıyarak bizi uğurladılar. O günlerimi unutamam. Kelkit’te de 5,5 yıl görev yaptım. Erzincan’a tayin istedim ve yine Adıyaman’ın bir ilçesine görev çıkınca ayrılarak avukatlık mesleğine döndüm. Niye ayrıldım diye soracaksan para yok, devlet o zaman yüksek maaş veremiyor. Benim çocuklar çoğalmaya başladı. Ne yedireyim bunlara. Verdiği maaş sadece ekmeğimizi, kiramızı zor ödüyor. 1974’ten 2014 yılına kadar 40 yıl avukatlık yaptım. Bayburt’a geldiğim ilk yılda İhsan Enkavi ve Mehmet Akkoyunlu gibi deneyimli avukatlar vardı. Atilla Adiloğlu da 1971’de avukatlığa başlamıştı.”

Aker, medrese tahsilli bir alimin oğlu ve müziğe karşı oldukça ilgili. Babasının münevver görüşlü bir kişi oluşu, onun ve iki ablasının müziğe olan ilgileri hatta destek vermeleri Yaşar Aker’in Bayburt folkloruna olan ilgisini artırmış. 

Bu sayede Bayburt Türküleri ve Bayburt Barları özelinde koca bir kültürün hem taşıyıcısı, hem yönlendiricisi olmuş. Bayburt Barları denince kimler akla geliyor, en sevdiği barlar, TRT repertuarına kazandırdığı türkünün hikâyesi, Bayburt folklorundan renkli ve üretken isimler, gelecek nesle tavsiyeleri.. İşte Aker’in hayat serüveninden ve memleketine kazandırdıklarından bir kesit...

“Babamın hoşgörülülüğü bizi bu sahada ileri götürmüştür”

“Bayburt folkloru, oyunları, türküleri ile ilgili oluşum biraz aileden. Evde Allah rahmet etsin iki ablam vardı. Onlar da müzik ve folklorda kabiliyetli insanlardı. Her ikisinden de tahsil gördüm. O zamanki durumda yeterli tahsilleri vardı. Babam bu durumu çok hoş görürdü. Bayburt folklorunu severdi. Babam son 100 senenin Bayburt’un yegane okul öğretmeni. Aslında kendisi medrese tahsilli. Fakat çok münevver görüşlüydü. Benim veya kız kardeşlerimin o hareketlerini takdir eder, hatta zaman zaman evde bayağı dinlerdi. Türkü söyletirdi. Onun o hoşgörülüğü bizi bu sahada ileri götürmüştür.”


“Baytar’da bir güzel, bir ‘Meral’ gördüm!”

“1943 yılında Bayburt’ta bir düğün vardı. Biz de ailece katılmıştık. Orada birini tanıdım. Rahmetli Emin Develi’nin babası Develioğlu Medet Efendi derlerdi. Hem sesi çok güzeldi, hem de mahalli kültürü çok güçlü olan bir isimdi. O düğünde bar oynamasını gördüm ve bayıldım. Aynı düğünde bir de Baytar Türküsü’nü söyledi. Sesi çok güzeldi ve eşinin adı Meral olduğundan ‘Bayburt’ta bir güzel bir maral gördüm/Aklımı fikrimi hep ona verdim’ kısmını ‘Meral’ diye söylerdi. ‘Baytar’ türküsünü ondan işitttim ve öğrenmeye çalıştım. Kabiliyetli bir kişilikti. Bu parçayı Remzi (Çavuldak) ve Zakir (Peksert) de söylerdi. Bu türkünün oyunu tek oynanır. Hem erkek hem bayan oynayabilir.”

“Nerede o adamlar, neydiler onlar?”

“Bayburt’ta düğünler malum, iki tane saz ustası vardı. Zakir Peksert ve Remzi Çavuldak vardı. Zakir’in kardeşi Dursun da vardı. Kör Emin dermişler babalarına, Baybut’ta düğünü folkloru yaşatan adam. Onun oğulları Zakir ve Dursun. Remzi Çavuldak da çok kabiliyetli. Onlar düğünlere can veren insanlardı. Şimdi onları aramamak mümkün değil. Nerede o adamlar, neydiler onlar? Çok mükemmel usta isimler. Allah sanki onları o iş için yaratmış. Ben de çok katıldım aralarına. Gerek Bayburt müziği ile gerek Bayburt folkloru ile uzun zaman uğraştık. Zakir ve Remzi daha çok Türk Sanat Müziği’nde ustalar, gerçi bu tabirden de hoşlanmam, Türk Müziği kâfidir. Recep Kırıcı da zaman zaman bize katılırdı. O bizden çok yaşlıydı. Tuzcuzade Mahallesi’nde değirmen işletirlerdi. Sazı çok iyi kullanırdı.‘Giydim Çarıklarımı’, ‘Söyleyin Bayburt’un Vasfi Halini’ gibi bestelenmiş eserleri vardır. Zakir Peksert ve Remzi Çavuldak’la Türk Müziği, Recep Kırıcı ve Abdurrahman Kayserili ile de halk müziği çalışmaları yapardık.”



“Binali zurnasıyla klasik müzik çalardı”

“Binali Selman vardır, çok değerlidir. Büyük ağabeyisi Yaşar vardı. Çok kabiliyetli insanlardı bunlar. Çok uzun zaman o çaldı, ben oynadım. Müzik safhasında da bulunurdu. Ben klasik parça söylerdim. Binali o şarkıyı sanki temelinden notasını öğrenmiş gibi mükemmel bir şekilde zurnasıyla çalardı. İstanbul’a bir 21 Şubat kutlamasına gitti. Bir kaç sefer gidince TRT İstanbul Radyosu’nun dikkatini çekti. İstanbul Radyosu’nda çalışmaya başladı. Sonra namı ülkeyi, dünyayı sardı. Dünya zurna çalma şampiyonluğu da vardı. Allah rahmet eylesin, erken yitirdiğimiz bir değerimizdi.”


“Bir isim var, ondan bahsetmeliyim..”

“Daha öncesi bir isim var, ondan bahsetmeliyim. Mehmet Turan babamın talebesi. Babama çok düşkün, çok da severmiş. 1936 yılında çok genç yaşta hayatını kaybediyor. Ama çok üretken, o kısacık hayata neler sığdırmış neler. Mesela o zaman gazete yok, Osman Ağabeyi (Osman Okutmuş) 1950’li yıllarda gazeteyi açtı ve bunları dile getirdi. İşte 1930’lu yıllarda Mehmet Turan, Bayburtlu Celali, İrşadi gibi aşıkları kayıt altına alıyor. Atatürk’ün Trabzon’a gelişinde bir heyet götürüyor. Ve Gazi Paşa’nın huzurunda sergilediği oyunla takdir topluyor. Hatta Atatürk’ün bir figür eklediği bu barın ismi Mehmet Turan Barı’dır. Atatürk takdir ediyor, ekibi ve Mehmet Turan’ı. Bu oyun hem bar şeklinde, hem dans şeklinde oynanır.”


Korolu, mehtaranlı Bayburt Belediyesi...

“1950 ve 1960’lı yıllarda kültür faaliyetleri oldukça fazlaydı. Bayburt Belediyesi’nde koro kurduk. Meclis salonlarını verirdiler. En az 30 kişi söyleyen, 10 kişiye yakın saz, ritim çalan. Mustafa Ahıskalıoğlu bu korodan yetişmedir ve kabiliyetli bir kişiydi. Orhan Dursunoğlu solist olarak sahne alırdı. 21 Şubat kutlamaları 1 ay önceden başlardı. Hem bar ekibini çalıştırırdım, hem koro faaliyetlerine katılırdım. Bar ekibinden hatırladığım; Kaleardı Mahallesi’nden Kunduracı Nevzat, Tuzcuzade Mahallesi’nde Pala Hüsili, Kasap Necat, Osman Çubukçu, Fahri Yılmaztürk, Halis Yılmaztürk. O yıllarda bir de mehter takımı kurduk belediye bünyesinde. Terzi Lütfü askerde mehterde bulunmuştu ve böylelikle ekibin elbiselerini o dikti. 1950’li yılların ortaları bu dediğim. Osman Çubukçu ve Orhan Dursunoğlu bu mehter ekibinde öne çıkan isimlerdi.”

Bir türkünün hikâyesi...

“’Hüsnün pertevine candan mayilem’ diye bir uzun hava girişi ile başlayan ve ardından ‘Al Çuha Mavi Çuha’ türküsü ile bağlanan Bayburt’un malı bir eser vardır. Rahmetli anam Şingâh Mahallesi’nde Bayburt’un köklü ailelerinden ‘Keşkekler’den duyup öğrenmiş. Anamın halasının kocası, ‘Kör Keşkek’ diye biliniyor. Sesi çok güzel, bu onu söylermiş. Anam bunu 1910’dan evvel dinlemiş ve öğrenmiş. Ben ondan öğrenip Bayburt türküsü diye TRT’ye kaydettirdim. Gerek sözleri, gerek terennümü ile Bayburt’un öz malı olduğunu gösteriyor. ‘Al Çuha Mavi Çuha’ türküsünü ise Zakir Peksert’le düzenleyerek yine onun adıyla TRT repertuarına kazandırdık.”



Birinci Bar, Bayburt Sekmesi, Sıksaray, Sallanma, Sürütme...

“Bayburt barları gerek oynama tarzı gerek müziği tamamen Bayburt’a hastır. Fakat çığırından çıkarmamak lazım. Bayburt’un en sevdiğim barı, ‘Erzurum Baş Bar’ der, biz de ‘Birinci Bar’ deriz. Bir ismi de sarhoş barıdır. Biraz yavaş ve ağır oynandığı için böyle söylenir. Başta o bar. Onun üstesi vardır bir de yani hareketlerinin sertleşmesi, hem tempo olarak hem müzik olarak. Bayburt’un hareketli oyunları vardır, Karadeniz’e çalan oyunlarımız. ‘Sıksaray’ denilen oyunumuz çok özeldir. ‘Sallanma’ tamamen Bayburt’a mahsus, ‘Sürütme’, ‘Bayburt Sekmesi’, ‘Mektebin Bacaları’ tamamen Bayburt oyunudur. Mesela ‘Hoşbilezik’ ve ‘Temürağa’ Erzurum’da da vardır. Erzurum ve Bayburt kültür olarak çok etkilenmişler. Bizimkiler biraz daha farklılar. Ben bunlara dair bir hikâye duymadım. Temelinde jimnastik var, hareketli olmak var. Müzikle olduğu için de sağlık için de çok faydalı. Kadın barlarımızdan ‘Yılan inceden öter’, gelin barı diye bilinir. ‘Saçbağı’ ‘Ey Gül Dalı’ türküsüyle oynanır. Çok iyi barcılarımız vardı. Hatırladıklarım; Avukat Atilla Adiloğlu’nun babası Aşçı Adil, Necati Alp, Kemal Kutlu, Kazım Köklü, Nihat Köklü, Murat Develi. Mam Köyü’nde davulcu Fehim vardı, hem de çok iyi bar oynardı. Vağındalılar çok güzel oynarlar Bayburt barlarını. Bar konusuna bayağı vakıftırlar.”


“O kültür Çoruh’a düştü, gitti!”

“Günümüzde bazı derneklerimizin faaliyetlerini biliyorum ama genel itibariyle iyi göremiyorum. Mutlaka bir merkeze bağlı olması lazım. Bayburt folklorunun yaşatılması için mühim bir destek olması lazımdır. Eskiden Belediye Başkanları bu işe çok destek olurlardı. Bu kültürün bizatihi içinden gelen insanlar olduğu için sürekli sahip çıkarlardı. Mahalli kültür Çoruh’a düştü, gitti. Kültür göçü çok yaşandı. İnsanlar göç ettikçe kültürü alıp götürdüler. Geriye kalanlar da bu boşluğu dolduramadı. Uzun zamandır işitiyorum, görüyorum eksiklikleri, çok müteessir oluyorum. Bayburt insanı böyle değildi. Kötülükten bahsetmiyorum, kültür eksikliği kastım. Mümkünse yeniden belediye buna destek olmalı ve tek merkezde toplamalı.”


“Atatürk öncesi devir ve sonrası çok iyi okunmalı...”

“Milletler tarih sahnesinde kültürleri ile varolurlar. Bayburt kültürünü koruyun, yaşatın ve sizden sonra gelecek kuşaklara doğru bir şekilde aktarın. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş serüvenini iyi okuyun, anlayın.. Atatürk’e Allah rahmet eylesin, boş vakti yok. Milleti için çırpınmış büyük bir insan. Atatürk öncesi devir ve sonrası çok iyi okunmalı. 600 yıl hüküm sürmüş ecdadımız. Cumhuriyete giden aşamada Osmanlı çökmüş, bitmiş. O sırada meydana çıkıp da yeniden devlet kurmak her babayiğidin karı değil. Allah gani gani rahmet eylesin, hem nasıl... Tükiye Cumhuriyeti Devleti kurulmazdı, yanındaki paşalar da onun kadar bağlılar vatanlarına.. Mareşal Fevzi Çakmak, diğer paşalar az iş görmemişler. Yeni nesle düşen görev bu emaneti ebediyete kadar devam ettirmektir.” 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Nail ERASLAN 6 yıl önce

Değerli Yaşar Hocamıza Allah uzun ömürler versin. Bizleri Bayburt'un eskilerine alıp götürdü. Çocukluğumuzda isimlerini duyduğumuz, birçoğunu tanıma şansı bulduğumuz o değerli insanları bir kez daha rahmetle anıyoruz. Cumhuriyetin ilk yıllarında kıt imkanlarla alanında çok ender şahsiyetlerin bu şehirde yetişmesi insanımızın kabiliyetini ortaya koymaktadır. Bugünün imkanları içindeki gençlerimize örnek olmasını ümit ediyorum......

Avatar
Ahmet Çağıldak 6 yıl önce

"Mahalli kültür Çoruha düştü, gitti. Kültür göçü çok yaşandı. İnsanlar göç ettikçe kültürü alıp götürdüler. Geriye kalanlar da bu boşluğu dolduramadı. Uzun zamandır işitiyorum, görüyorum eksiklikleri, çok müteessir oluyorum. Bayburt insanı böyle değildi. Kötülükten bahsetmiyorum, kültür eksikliği kastım."

Hoca Yaşar Aker ömrüne bereket, aklına sağlık.

Avatar
bayburt gönüllüsü 6 yıl önce

Bayburt belediye başkanı sn memiş dikkate alır,kanaatindeyim,neden"kent kültür
platformu"kurulursa,neden olmasın,tşkler

Avatar
TEOMAN ERENGİL 6 yıl önce

Yaşar Hocam,ağzına,gönlüne sağlık.Bizi eski özlenen,unutamadığımız Bayburtumuzun güzelliklerine bir kez daha götürdün.Çok değerli anılarını,Bayburt için,ülkemiz için önerilerinin çok değerli,tesbitlerinin çok değerli olduğunu bir kez daha gönülden takdir ettik.Hocam avukatlardan söz ederken,bitmez tükenmez esprileriyle,biribirinize takılmalarınızla hafızamızda yer etmiş Akif Kocaman ve Fuatl Akkoyunlunun sehven gözden kaçmış olduğunu düşünüyorum.Hocam daha nice sağlıklı,huzurlu yıllar dileğiyle en içten saygılarımı sunuyorum.

Avatar
Haatice Aydoğdu 6 yıl önce

Yaşar amcam ellirinizden öpüyorum. Komşumuzdunuz kızınız arkadaşımdı.oyun oynadıgimızda karam adlı şarkıyı söylerdi.Hüseyin Aydoğdu nun kızıyım.Selamlar

Avatar
Engin dursun 6 yıl önce

Bence ogünler geri gelmez bu zihniyetlerle hele belediyeyle zannetmiyorum baybutta bu an bir zihniyet var sanata kimse sahip çıkmıyor sanki hepsi hacı hoca olunca cennete gidecek keşke eski değerler olsa

Avatar
Nazmi Adiloğlu 6 yıl önce

Anılarınızı bizlerle paylaştığınız için teşekkür eder ellerinizden öperim.

Avatar
Bayburt lu Salih 6 yıl önce

Sn Hocamıza Bayburt a ve Bayburt Kültürüne katkılarından dolayı teşekkür ediyorum.
Kendilerinin de ifade ettikleri gibi, Kültürümüzün yaşatılması için Belediyenin öncülük edip faaliyetlerini artırmalarını temenni ediyor ve yaşayan Kültür abidelerine önem verilip gençlerle buluşturulmalarını da ayrıca önemsiyorum.
Tabii ki şu gerçekte var yapılan her işte maneviyata zarar veren unsurlar teşkil etmemesine de özen gösterilmeli