Unutulan toprakların, unutulmaz öyküsü...

Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk idari teşkilatlanmasının hatalı olduğunu savunan vatandaşlar tarafından, 1980’li yıllara kadar bu işin peşi hiç bırakılmadı...

Unutulan toprakların, unutulmaz öyküsü...
“Vaktiyle, 1884’te, coğrafi, idari, ekonomik, kültürel, hattâ, stratejik sebepler ve zaruretler dolayısıyla, Kuzey-Doğu Anadolu bölgemizin; Çoruh - Kelkit - Harşit - nehirlerinin yukarı kısımlarını ihtiva eden, etrafı yüksek dağlarla çevrili, geçitleri yalnız Kop - Zigana bellerine bağlı Bayburt mıntıkasında İspir - Bayburt - Kelkit - Şiran ilçelerinden mürekkep geniş bir idari ünite yani bugünkü iller ayarında bir mutasarrıflık teşkil edilerek, Bayburt şehri de bu teşkilâta merkez ittihaz kılınmıştı. Maalesef, çok geçmeden bu tabiî ve ilmî teşkilât kaldırılarak, İspir - Bayburt ilçeleri Erzurum’a, Kelkit - Şiran ilçeleri ve bir müddet sonra da Bayburt ilçesi Gümüşhane’ye bağlanmıştı. 65 yıl önceki coğrafi şartlar ve idari zaruretler ne ise, bugün dahi, bunlarda zerre kadar eksiklik ve değişiklik olmadığı halde; bilâkis, o günden bugüne kadar akıp gelen idari ve iktisadi olaylar, bilhassa yeni muvasala ve münakale yolları, mahallî inkişaf ve kalkınma unsurları, Bayburt mıntıkasında, yine böyle bir teşkilatın vücuduna ve Bayburt şehrinin de bu teşkilâta merkez ittihazına kati bir lüzum gösterdiği halde; vaktiyle her nasılsa işlenmiş olan bu teşkilât hatasının tashihine maalesef bugüne kadar muvaffakiyet hâsıl olamamıştır. Vakaa, İçişleri Bakanlığı’mız, iki yıldan beri bu konu üzerinde esaslı tetkiklere girişmiştir. Hattâ bu tetkikler sona da ermiştir. Fakat bu hususta hâlâ tatbikata geçilemediği de inkâr edilemez bir hakikattir”

8. Dönem Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Gümüşhane Milletvekili Ahmet Kemal Varınca tarafından 1949'da TBMM’ye sunulan bu özetlenmiş önergenin ardından Adnan Menderes ile İsmet İnönü arasındaki o sert siyasetin arasında gidip geldi Bayburt’un vilayetlik öyküsü…


Gürhan Semavi Ardahan / Bayburt Postası

1927’de bağlı olduğu Erzurum’dan vilayet olma düşüncesiyle ayrıldıktan sonra sürpriz şekilde Gümüşhane’ye bağlanan Bayburt’ta, Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk idari teşkilatlanmasının hatalı olduğunu savunan vatandaşlar, 1980’li yıllara kadar bu işin peşini hiç bırakmadı. Kente gelen tüm siyasi liderlerden, Ankara'ya giden tüm bürokratlara kadar tek bir şey isteniyordu. “Osmanlı Sancağı, Erzurum Beylerbeyliği’nin yönetildiği yer, mutlaka Cumhuriyet’in de vilayeti olmalı. Yahut vilayet merkezi, Gümüşhane’den Bayburt’a taşınmalı”

Bayburtlu mebuslar ve bürokratlar tarafından sürekli dile getirilen bu talebin Cumhuriyet tarihindeki ilk muhatabı, tek parti döneminin Cumhurbaşkanı ve dolayısıyla Milli Şefi İsmet İnönü’ydü. 1943 ve 1946 yıllarında iki kez ziyaret ettiği Bayburt’un vilayetlik talebine mesafeli duran İnönü, 1950’de yapılan genel seçimlerde hem kendi vekilini rakip partiye kaptırmış, hem de seçim bölgesi Bayburt’un oyunu kaybetmişti. Çünkü çok partili sisteme geçilince ülkenin her yerinde olduğu gibi politikanın seçim bölgelerine yansıması, hükümetlerin vereceği desteğe göre şekilleniyordu artık. CHP'nin başındaki İnönü’nün vermediği vilayetlik mertebesi, Celal Bayar’ın kurduğu Demokrat Parti’nin (DP) vaadi oldu. 1950 ve 1954’te yapılan seçimlerde bu vaadin karşılığını almasına rağmen DP de, vilayetlik konusunda maalesef mesafeliydi.

*

Olması çok güç bir şeyi olacakmış gibi anlatmak ya da olması uzak ihtimal bir şeyi olmak üzereymiş gibi göstermek bazı mücadelelerde basının algı yaratmak ve sonuca daha çabuk ulaşmak için kullandığı bir yöntemdir… Bu yöntemin bilinçli olduğu kadar bilinçsiz olanları da vardır, tabii ki bazen ters tepenleri de… Genelde belli bir politikayı izlemek ve gündem belirlemek adına uygulanan bu yöntemin Türk basın tarihindeki ilk mucitleri Zafer ve Ulus gazeteleriydi…  Biri iktidar, diğeri muhalefet partisinin yayın organıydı…

Cumhuriyet tarihinde Anadolu’nun belki de en mahrum bölgesi olan Bayburt, Türk matbuat tarihinin bilinen işte bu ilk yandaş-muhalif yayıncılık anlayışından bir şekilde nasibini alacaktı… Bu iki yayın organının rekabet halinde olduğu yıllarda, Osmanlı’dan kalan ne varsa yeniden ayağa kaldırmak isteyen Bayburt, kimine göre olması çok güç, kimine göre ise mucize iş peşindeydi…

*

Ulusal ve yerel gazetelerde geçtiği şekliyle, ilk yıllarda onur mücadelesi, sonraki yıllar ise iş uzayınca adeta var olma mücadelesine dönen bu isteğin gerekçesi çok açıktı. Gelişmemiş bölgelerin, özellikle devlet babanın unuttuğu topraklara göre, vilayet olmanın veya kasaba kalmanın gelişmişlik ölçüsüne göre bir karşılığı vardı. Kalkınma planları belli bir hiyerarşiye göreydi. İller parsayı toplarken, ilçe gibi diğer tüm mahalli idareler arta kalanı alıyordu. Ülkede yürütülen politikanın da sacayağı haline gelen bu durum, önce kırsaldan merkeze sonra doğudan batıya doğru göçü gitgide büyüttü. Özetle, devlet yatırımları açısından bakıldığında -terör gibi istisnai durumlar hariç- bölgeler idari statüsüne göre kıymetleniyor, politikacılar da bunu siyasi malzeme olarak kullanıyordu. Bu, hiç yoktan iyi denebilecek bir potansiyele sahip Bayburt gibi kırsal bölgelerin mevcut potansiyelinin de erimesi anlamına geliyordu.

Milliyet, Cumhuriyet, Zafer ve Ulus gibi ulusal gazeteler bu politikayı benimseyen siyasilerin Bayburt’a yönelik benzer vaatlerini duyuruyor, kentin tek yerel gazetesi Bayburt Postası da, tüm zirai, sportif ve kültürel hayatı körelmeye, dolayısıyla göç vermeye başlayan Bayburt’un her nasıl olursa olsun bir an önce il statüsüne kavuşturulması gerektiği üzerinde duruyordu. Sonuçta öyle ya da böyle çıkan haberlere göre işler yolunda ve arzu edildiği şekilde sonuca ulaşmak üzereydi ama her defasında olduğu gibi arkası bir türlü gelmiyordu. Ta ki, 1989 yılına gelinceye kadar...

*

1954'te yapılan seçimlerden hemen önce Anadolu turnesine çıkan Başbakan Adnan Menderes, programında olmayan Bayburt’u da ziyaret etmek zorunda kalmıştı. Erzurum'dan karayoluyla Gümüşhane'ye geçmek isteyen Menderes'i Bayburt'ta bir sürpriz bekliyordu. Güzergah boyunca Bayburt'un köy yollarındaki vatandaşların coşkulu karşılamasına tanık olan Menderes'i ilçe merkezinde daha büyük bir kalabalık karşılayacaktı. Seçim gezisinin bu en coşkulu karşılamasından çok etkilenen Menderes'i mutlu eden bir başka detay ise CHP'lilerin tutumuydu. Karşılamaya gelen Bayburt'un CHP heyeti Menderes'i daha da memnun etti. Gümüşhane'nin seçim konuşması için beklediği DP Lideri, programını hemen değiştirerek Bayburt meydanında halka seslendi. Dönemin CHP'li Belediye Başkanı Necati Alp'ın isteğine, kalabalık önünde cevap veren Menderes, "Bayburt'un uzun senelerden beri gelen vilayet olma isteği, tahakkuk ettirilecektir" diyerek söz vermişti.

Seçimlerin ardından tekrar iş başına geçen DP hükümetinin kurulur kurulmaz ilk yaptığı hazırlıklardan biri, Menderes'e unutulmayacak bir coşkuyu yaşatan Bayburt için sürpriz sayılmazdı. Ve hükümetin Bayburt'u il yapmak üzere kanun tasarısı hazırladığı haberi çok çabuk düştü. Haber iki ay gibi kısa sürede düşmüştü ama iş yine uzayacak, kabak tadı verecekti...

DP'nin il vaadine karşılık partinin genel merkeziyle ters düşen CHP'liler, bu defa hükümetin Bayburt'u hafife aldığına yönelik etkili bir propaganda yapmaya başladılar. Ekonomik açıdan sıkıntıların yaşandığı o yıllarda üstüne bir de vilayetlik gelmediği için kızgın olan Bayburtlu vatandaşlar, tepkisini 1957 seçimlerinde göstermekte tereddüt etmedi. DP, ülke genelinde de beklendiği gibi oy kaybı yaşamıştı ama iktidarı kaybetmedi. Bu, Bayburt için aslında tam istenilen bir sonuçtu. Beklentiye göre DP, artık işi daha sağlam tutacak, benzer konulardaki imtihanını eksiksiz verecekti. Zira, Bayburt'un taleplerine en çok eğilen hükümet DP’ydi… Nitekim bazı ilçeleri il yapmak üzere hazırlanan kanun tasarılarına Bayburt'un tekrar eklendiği haberleri geliyor, hükümet yetkilileri tasarı çalışmalarını Bayburt teşkilatına artık şifahen bildiriyordu.

Erken seçimin konuşulmaya başlandığı o yıllarda işi bu defa sıkı tutan Bayburtlu siyasiler, hemen Ankara'ya çıkarma yapmaya karar verdi. İktidar ve muhalefet temsilcileri başta olmak üzere bir kere daha bir araya gelen kentin ileri gelenleri, 5 Aralık 1959’da Başbakan Adnan Menderes’le bu kez Ankara’da buluştu. Gümüşhane cephesinin de çok yakından takip ettiği bu görüşmeyi iktidarın yayın organı Zafer Gazetesi manşete alırken, kent gazetesi Bayburt Postası da, Başbakan Menderes’in, “1954’te Bayburt meydanında nasıl konuştuysam, çok yakında aynı meydanda valiniz yanımda olarak vilayetinize hitap edeceğim” şeklindeki ifadeleriyle büyük bir müjde olarak duyuruyordu.

*

Bu arada o yıl ülkede siyaset çok gerilmişti. DP ve CHP tam bir siyaset savaşı halindeydi. Gerginliğin her iki partinin yayın organlarının sayfalarından da yansıdığı böyle bir ortamda rakip partinin temsilcilerini kendi partisinin temsilcileriyle birlikte makamında gören Menderes, ülkede estirilmek istenen kötü havanın Bayburt’u hiç etkilememesine çok sevinmiş olmalıydı. Ziyaretten duyduğu memnuniyetin belki de en büyük kaynağı buydu.

*

Her şey tekrar yoluna girmişti, kente göre gövde gösterisine dönen bu birliktelikten sonra, heyetin Bayburt’a birlikte dönmesi ve o günün bayram havasında geçmesi bekleniyordu… Her iki partinin Bayburt heyeti buna göre doğru bir yol izlese de, bir hata sonucu hiç beklemedikleri ters bir durumla karşılaşacaktı. Çünkü Bayburtlu siyasilere göre hangi parti seçimi kazanırsa o parti vaadinin geçerli olacağı düşünülüyordu. Fakat kazın ayağı öyle değildi. Turgut Özal’ın yıllar sonra tam da yine aralarında Bayburt’un da yer aldığı 4 ilçenin il yapılması ile ilgili ifade edeceği gibi politika ‘al gülüm, ver gülüm’ meselesi idi… O dönem ülkedeki hava DP’den yana olduğuna göre oyun da buna göre hatasız oynanmalıydı…

Başbakan Menderes’i ziyaret eden heyetin muhalif isimleri, bunu hesap edemediği için mi yoksa başka bir hesap üzerinde miydi bilinmez, takip eden gün CHP Lideri İsmet İnönü’yü ihmal etmemiş, kendi partilerinin genel merkezine de ayrıca bir ziyarette bulunmuşlardı… Böylece iktidarın yayın organı Zafer Gazetesi ile muhalefetin yayın organı Ulus Gazetesi, partililerin kendi merkezlerine yaptıkları kalabalık ziyaretleri aynı günlerde manşetten vermiş, her iki gazete de kendi liderlerinin destekleriyle Bayburt’un artık il olmaya hazır olduğunu duyurmuşlardı. O günkü siyasetin doğasına göre Zafer Gazetesi’nin haberi normal, Ulus Gazetesi’nin haberi ise tam bir bombaydı. Çünkü heyetin Ankara’da ikiye ayrılması demek, partilerin bir bakıma Bayburt’a yönelik seçim yatırımı anlamına da geliyordu. Bu politik hata, Bayburt için işleri bir anda tersine çevirdi.

Bayburt heyetine verilen sözün, muhalefetin yayın organında da aynı temennilerle ve kendi partilerinin vaadi şeklinde geçmesi üzerine iktidar tarafından bu durum ‘ikili oyun’ olarak algılandı. Zaten bundan iki yıl önce (1957) yapılan genel seçimlerde DP, bölgeden çıkacak 5 vekilin tamamını CHP’ye kaptırırken, Gümüşhane, bunun nedeni olarak “Bizi Bayburt yıktı” şeklinde feryat etmişti. “Muhalefet Bayburt’u il vaadiyle kandırıyor, Bayburt ise bizi kullanıyor” diyen Gümüşhaneli siyasiler böylece kendilerince haklı duruma gelmişti. Ne de olsa her yönüyle büyük bir kayıp olacağı için ve üstüne belediyesi de muhalefette olan Bayburt’un ilçe olarak kalmasını istiyorlardı. Nitekim kısa süre önce, benzer bir nedenden dolayı ilçe yapılan Kırşehir’in yerine Bayburt’un il yapılacağına dair umutlar, bütün bu olanlardan sonra yıkıldı.

Ülke politikasındaki gerginliğin had safhaya çıktığı o günler, darbenin gölgesindeki siyasete rağmen demokrasinin işletilmesi için verilen çabaların hiçbir anlam ifade etmediği günlerdi. Bayburt'ta olduğu gibi tüm yurtta beklentiler eskisi gibi güçlü değildi... İktidar ile muhalefet arasındaki bütün ipler kopmuş, ilişkiler tamamen kesilmişti. Ve kara bulutların üzerine çöktüğü Türkiye askeri darbe görürken, kötü kaderine bir 30 yıl daha devam edecek olan Bayburt ise bir kez daha her şeye yeni baştan koyulacaktı... Böylece 1919’daki Hart İsyanı’yla Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde sabıkalı şehir olarak bir çeşit ambargo yiyen bu bahtsız kentin il olma hayali, 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi’yle bir kez daha ertelenecekti ve yine uzun yıllar sonrasına sarkacaktı...

"Ekmek değil vilayetlik istiyoruz"

1916’da şehirdeki sivil halkın Osmanlı askeriyle birlikte varını yoğunu ortaya koyduğu Kop Savunması, 1. Dünya Savaşı’nın kaderini değiştirse bile, tarihi İpek Yolu'nun en önemli durağı, bölgede bir dönemin ticaret merkezi olarak anılan, dahası medeniyetlerin izlerinin buluştuğu bu tarihi kentin gittikçe kötüleşen kaderini değiştirmeye yetmemişti...

Osmanlı'nın son dönemlerindeki mutasarrıflık hakkının elde edilemeyişi ile birlikte Cumhuriyet kurulduktan sonraki süreçte il olmanın getireceği avantajlardan yoksun kalan Bayburt, bu süreçte en azından bölgesel yatırımlardan bile payını alamadı. Kentin ulaşım ve nakliye sorununu önemli oranda çözebilecek demiryolu projesi de bunlardan biriydi. Dört bir tarafındaki dağların arasında ulaşım ağlarından ve çevre illerden adeta soyutlanmış kentin bir başka kurtuluşu olarak kabul edilen bu proje Abdulhamit Han döneminde ortaya çıkmış, Gazi Mustafa Kemal Atatürk döneminde nihai şeklini alarak bilhassa kanunlaşmıştı. Israrlı girişimlerin tavan yaptığı 1947’de dönem Başbakanı Hasan Saka’nın “kaynak bulursak, yapacağız” dediği bu büyük proje de kentin diğer büyük talebi gibi bir türlü hayata geçemeden 1988’de kanun hükmünden çıkarılınca geleceğe umutla bakmak için uzadıkça uzayan vilayetlik meselesi dışında geriye pek bir şey kalmıyordu. Çünkü zirai anlamda sadece üç-beş projenin uygulandığı bölgede, ülke ekonomisine hiçbir katkısı olmayan, günden güne eriyen ve nihayet yokları oynayan bir Bayburt vardı artık…

Ekonomik sebeplerin kötü etkilediği sportif ve kültürel faaliyetler de, 1990’lara doğru gelindiğinde kırsal bölgelerde birden bire dibe vurmuş, yükünü tutup şehri terk eden insanıyla beraber merkezi noktalara, büyük büyük şehirlere taşınmıştı. İllerin payına düşen yatırımların bile artık metropol denen büyükşehir anlayışına kurban olduğu bir sisteme göre Bayburt için ilçe kalmak daha mı anlamlı olacaktı yoksa?

Çünkü 1959’da Başbakan Adnan Menderes’e “ekmek değil vilayetlik istiyoruz” diyen Gümüşhane’nin Bayburtlu Milletvekili Zeki Başağa’nın o sözleri yıllar sonra ters okunacaktı. Anlaşılan ‘vilayet’ demek, aslında ‘ekmek’ demekti… Ama tazesi makbuldü!

"Bayburt'un neyi kaldı ki, il olsun?"

1923’te Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte sıcağı sıcağına bölüştürülen vilayetlik mertebeleri, Bayburt’a gelinceye kadar eski anlamını yitirdi… 1980’lerin Bayburt’u, Anayasa’daki il olma kriterlerinin çoğunu ve bu kriterlere bağlı avantajları bir an önce elde etme şansını kısmen kaybetmişti… Bölgeler de, coğrafi ve ekonomik boyutta belli bir şablona çoktan oturmuştu. Yeni bir sistem devrimi gerekmediği veya istisnai sayılabilecek çok güçlü ekonomik yaptırımlar içermediği sürece vilayetliğin pek bir hükmü ve düşük ölçekteki istihdam dışında değeri bile kalmamıştı… Yani bir bakıma olan olmuş, kaçan kaçmıştı… Bundan sonrası artık siyasi hesaplardan başka bir şey değildi…

1977’ye kadar Gümüşhane bölgesinden çıkan 4 ila 7 arası vekil sayısı 3’e kadar düşünce mesele yeniden gündeme getirildi. İktidara oynayan siyasi partiler için 1 vekil sayısı dahi çok kıymetli hale geldi. Bu, vilayet adayı çoğu ilçelerin gerekçelerini anlamlı hale getirecek elde kalan tek hesaptı. 1980 Askeri Darbesi’nin ardından iş başına gelen Anavatan Partisi, Bayburt’un yeniden başlattığı mücadeleye 3 ilçeyi daha katarak 67 olan il sayısını 71’e çıkaracaktı. Fakat Gümüşhane’nin ve muhalefetin itirazlarıyla bu iş yine uzayacaktı… Onlara göre artık meselenin özeti, “Bayburt’un neyi kaldı ki, il olsun?” idi… Gerçekten Bayburt’un pek bir şeyi kalmamış olabilirdi ama yıllar yılı haksızlığa uğradıklarını düşünen Bayburtlular için bu işin peşini bırakmak o kadar basit değildi…

"Madem çok istiyorsunuz artık olsun"

“Yoksul köylü çocuğu iken, ülkesinde yaşanan iç savaşın taraflarından biri oldu… Bir sırrı vardı… Neler olup bittiğini haber yapan bir gazeteciyle gezmeyi hiç ihmal etmezdi. Gazetecinin görevi, alınan şehirleri yazmaktı... Gerçeklerin sınırı belliydi ama hayallerin sınırı yoktu. Bir zaman sonra alınan şehirlerin duyurulduğu haberlerde, artık alınmayan şehirlerin de adı geçiyordu. Böylece asi lider, “madem yazdın, orayı da alalım” diyerek niyetinde hiç olmayan şehirleri de saflarına katıyordu…”
 
Dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın, Cumhurbaşkanlığı hakkında kendisine yöneltilen soru üzerine basının tutumuna ilişkin tepkili bir şekilde anlattığı bu özet hikâyeden farksızdı artık Bayburt’un il olma öyküsü… Ve geçmişin siyasi tecrübesiyle yetişen isimsiz kahramanların, bir kere daha akla gelebilecek her yerde gündeme getirdiği bu öykünün en büyük kahramanı ise “Madem çok istiyorsunuz, Bayburt’u kurtaralım” diyen Turgut Özal olacaktı…

*

Nereye gitse “Bayburt’u vilayet yap” dövizlerinin gözüne çarptığı Başbakan Turgut Özal için Erzurum’da Erzurumlu siyasilerin bile önüne geçen bir karşılama programı organize edildi. Parti teşkilatları arasında gerginliğin yaşandığı o gün, Bayburtlu siyasilerin ve vatandaşların “Halkımız Kop’a kadar sokaklarda, sizi bekliyor” şeklindeki ısrarlarını, “Efendim, o ilçede konaklamanıza imkan dahi yoktur” diyenlere tercih eden Özal, programına Bayburt’un da eklenmesi için talimat verdi. (Geçmişinde hanlarıyla, konaklarıyla ünlü ilçede, gerçekten de il olma hayallerine gölge düşürecek kadar ciddi bir konaklama-ağırlama sorunu vardı. Bu durum, Bayburt’un vilayet olması için henüz çok erken olduğunu ya da hazır olmadığını özetlese de, bu uğurda devlet babanın yıllarca süren ihmalini de gözler önüne seriyordu aslında.)

8 Ağustos 1985 Perşembe günü şehre girmek üzereyken karşılamaya gelen halkı selamlayan Özal için yollardaki manzara pek dramatik, pek ihtişamlıydı. Biraz önce Aşkale’de vatandaşların tepkili sloganlarına dayanamayıp konuşmasını yarıda keserek meydandan ayrılan Başbakan’ın bozulan moralini düzeltmek, isteklerine biraz olsun eğilenleri bağrına basmakta uzman olan Bayburtlu vatandaşlara düşmüştü. İçlerinde, yalın ayak körpe çocuktan, yaşlısına kadar vatandaşların sıralandığı yollar, Özal’ı duygulandıran bir filmin sahneleri gibiydi. Bundan tam 32 yıl önce aynı güzergahta Menderes’in de şahit olduğu gibi… Şehre girişte farklı noktalarda profesyonelce oluşturulmuş bir senaryoyu andıran izdiham, adeta nispet olsun diye yapılmıştı… Nitekim bölgedeki gezilerde bazı illerde hükümete gerekli ilginin gösterilmediğini anlatan muhalif basına göre Özal’ı bir ilçe sevindiriyordu…

Bayburt tarihinde ilk kez bir Başbakan’ın kurmalarıyla birlikte konaklamak için geldiği ve gece yarısını bulan bu ziyaret, takip eden gün vilayet sözüyle sonlandı. O günün muhteşem coşkusuna belki de siyasetçi mantığıyla karşılık göstermek isteyen Özal, bir daha yakayı kurtaramadı. Verdiği söz sürekli hatırlatılınca bu işin daha fazla uzatılmasına izin vermedi ve 21 Haziran 1989 tarihinde Bayburt’u nihayet il statüsüne kavuşturan 3578 sayılı yasanın mimarı oldu.

66 yılı Cumhuriyet tarihi olmak üzere asrı aşan mücadeleye son vermek bir siyasetçi için ne kadar anlamlıysa, vilayetlikle şereflendirdiği bir şehrin onun siyasi hayatı boyunca hak ettiği övgüye izafe edeceği teşekkür o kadar anlamlı olmalıydı…

İşte siyaset savaşlarının gölgesinde bölgenin merkezi bir kenti olma özelliğini kaybetmesine rağmen, ekseriyetle “Artık vilayet olamaz” denilen Bayburt, Türkiye’nin 69’uncu vilayeti olunca bundan sonra söylenebilecek her şeyi Bayburt Postası Gazetesi özetliyordu: “Sayın Özal! Bu memleketin çocukları size ebediyen minnet ve şükran borçludur”

*

Öykünün isimsiz kahramanlarına gelince…

'Yürekleri bir olanların' neredeyse toplumun tamamını kapsadığı günlerde 'siyasi görüşü ne olursa olsun' içeride olduğu kadar dışarıda da memleketleri için bir araya gelmişlerdi… Yıllar yılları sürükledikçe daha çok artmıştı yaraları, arttıkça daha çok palazlanmıştı umutları… Şehrin ayağa kalkmasını sağlayacak ne vardıysa bir dönem… Umut, işte şehrin ayağa kalktığı o en zor dönemi aşıp gelen kuşağın vasiyetiydi onlar için… O vasiyetin yerine gelmesi ise, 'unutulmuş Anadolu toprağında' yaralara sürülen anne sütü gibiydi ve o kadar helaldi onlara…

Ama gözü kör olsun, ‘kentin en parlak günlerini, ülkenin en yoksun döneminde yaşamak’ denen kötü talih yok muydu? Bütün amaçları o kötü talihe rağmen, 'yalın ayak mutlu ve umutlu çocuklar gibi peşinden koşuşturdukları' daha iyi bir geleceğin sahibi olmaktı sadece…

Vilayet oluncaya kadar şehri her alanda ayakta tutmaya çalışan işte o kuşağın abartısız filmlere konu olacak mücadelesi ise bir başka yazı konusu veya roman olmalı...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
ysk 7 yıl önce

çok güzel bir yazı olmuş, elinize dilinize sağlık...

Avatar
Hakan 7 yıl önce

Ne yazık ki hala başladığımız yerdeyiz bir tren yolunun sözünü yine alamadık...

Avatar
ilginç 7 yıl önce

güzel dileklerin

Avatar
69696 7 yıl önce

okumayı hiç sevmem ama sıkılmadan okdum kitap çıkarsanız bir günde bititirim söz BAYBURT olunca gerisi tefferruat

Avatar
METİN 7 yıl önce

Bayburt Bayburt olalı akp gibi bir zulüm iş i gücü yalan dolan görmedi Bayburt vilayet yapanlar asla unutulmayacaklar