“Tuncay, senden çok iyi bilek güreşçisi olur…”

Tuncay Başaran ile röportaj için Avrupa Şampiyonası öncesinde sözleşmiştik. Şampiyona dönüşünde kendisini önce bizler ağırladık.  Daha sonra ise o bizi kamp yaptığı çalışma ortamına götürdü. Takılmalar, anılar, sitemler, mutluluklar, başarılar, madalyalar derken ortaya güzel ve keyifli bir sohbet çıktı. Tüm sorularımıza içtenlikle cevap veren Tuncay, zaman zaman bilek güreşini tarif ederken canımızı yaktı. Kimi zamanda numaradan yenilerek bizleri onure etti. Taktikler vererek bizleri de bilek güreşine ısındıran Tuncay ile sohbetimizin sonunda, ortaya oldukça keyifli bir söyleşi çıktı. İşte ilk bölüm:

“Tuncay, senden çok iyi bilek güreşçisi olur…”

Demir Bilek ile harbi sohbet - 1. BölümTuncay Başaran ile röportaj için Avrupa Şampiyonası öncesinde sözleşmiştik. Şampiyona dönüşünde kendisini önce bizler ağırladık.  Daha sonra ise o bizi kamp yaptığı çalışma ortamına götürdü. Takılmalar, anılar, sitemler, mutluluklar, başarılar, madalyalar derken ortaya güzel ve keyifli bir sohbet çıktı. Tüm sorularımıza içtenlikle cevap veren Tuncay, zaman zaman bilek güreşini tarif ederken canımızı yaktı. Kimi zamanda numaradan yenilerek bizleri onure etti. Taktikler vererek bizleri de bilek güreşine ısındıran Tuncay ile sohbetimizin sonunda, ortaya oldukça keyifli bir söyleşi çıktı. İşte ilk bölüm:

Faruk Edis: Sevgili Tuncay, Bayburt Postası okurları adına bizlere yaşattığın başarılar için teşekkür ediyorum. Bayburtlu olduğunu biliyoruz ama biraz daha tanıtır mısın kendini…

Tuncay Başaran: Evet, Bayburt doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimi Bayburt’ta okudum. Şu an Erzurum Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi beden eğitimi öğretmenliği bölümüne devam ediyorum. Aynı zamanda Bayburt Belediyesi bünyesi altında, yani Bayburt Belediyesi adına spor hayatımı sürdürüyorum.

“Hem rakiplerle hem de imkansızlıklarla mücadele etmek çok zor”

F.E: Az ama öz bilinen bir spor dalını seçtin. Bilek güreşi henüz geniş kitleler tarafından takip edilen spor dalı değil. Ama bizler senin sıkı takipçilerindeniz. Neden bilek güreşi? Ya da nasıl başladı? Teşvik eden, yönlendiren birileri oldu mu?

Tuncay, Faruk Edis'in sorularını içtenlikle yanıtladı...T.B: Birinci sebep, sporu seviyorum. Aslında tüm spor dallarına karşı merakım var. Haliyle buna mukabil bir kaç spor dalıyla gerek amatörce gerekse kulüp bazında tanışma fırsatım oldu. İlk önce Uzakdoğu ve Güreş sporunu yaptım. Tabi ki o dönemler Bayburt’ta spora bakış açısı ekonomik anlamda kısıtlı olduğu için birçok arkadaşım gibi bende önümü göremiyordum. Daha çok hobi olarak bakabiliyordum. Çünkü günümüzde de olduğu gibi her hangi bir spor dalında ya da kısacası her hangi bir faaliyette diyelim maddi destek olmadan kolay bir şekilde başarıya ulaşamazsınız. İçinde bulunduğunuz konumun temsili için hem rakiple hem de imkânsızlıktan kaynaklanan yoklukla mücadele etmek çok zor. Nitekim bu Bayburt’ta genel anlamda çok sık karşılaştığımız bir durum. Spora bu şartlar altında başladım ve yine buna benzer elde olmayan nedenlerden dolayı da ara vermek zorunda kalmıştım. Fakat genel anlamda spora olan merakım ve hevesim hiçbir zaman kaybolmadı. Yaklaşık 10 yıla yakın zaman içinde hem Milli Takım hem de Bayburt Belediyesi’ni temsilen yaptığım Bilek Güreşine başlamam ise biraz kişilerin teşviki ile oldu. Beni keşfeden ve teşvik eden ilk kişi Değerli Hocam Kemal Köprücü’dür. 2000 yılının başlarıydı… Bayburt Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne Bilek Güreşi masasının geldiğini duydum. O zamanki Gençlik ve Spor İl Müdürü, Kemal Hocamızın bana “Tuncay senden iyi bilek güreşçisi olur, gel sen bilek güreşi yap “ gibi teşvik edici sözlerinin bende merak uyandırması sonucu bu spora başladım. Bu vesileyle buradan kendisine sevgilerimi ve saygılarımı gönderiyorum.

F.E: Konu Kemal Köprücü’ye gelmişken biraz daha açalım… Kemal Köprücü, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünü yaptığı dönem içinde çok başarılı işlere imza atmıştır. Hem yapı hem de fonksiyonel anlamda özellikle sizin döneme çok önemli katkıları olmuştur. Bu dönemin canlı tanığı olarak biraz bahsedebilir misin?

Tuncay Başaran, Bayburt Postası'nda yer alan haberlerini özenle takip ediyor T.B: Kemal Köprücü adı ve soyadından ziyade daha çok Kemal Hoca sıfatıyla tanınmıştır. Ona bu sıfatı kazandıran hiç şüphesiz verdiği emekleridir. Bizim jenerasyondan, (bana olduğu gibi) diğer birçok arkadaşıma fevkalade yardımları dokunmuştur. Hem maddi hem de manevi yönde tipik babacan tavrıyla bil-fiil birçok spor alanında açılımları olmuştur. Babacan tavır dedimse de bu açılımları tabi ki bilinçli bir şekilde gerçekleştirmiştir. Yoksa benim Bilek Güreşi yapabileceğime nasıl kanaat getirebilsin(!) Bu ve buna benzer örneklerden anlıyoruz ki Kemal Hocamız ileriyi görebilen bir insandır. Allah herkese böyle insanlar nasip etsin. Şu an kendisi Ankara’da görev yapmaktadır. Eminim ki orada da aynı özveri içinde çalışmalarına devam ediyordur.

F.E: Kendisine başarılar dileyelim ve devam edelim… Bilek güreşi hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
 
T.B: Bilek Güreşi her ne kadar genel manada güç nitelikli bir spor olsa da, yinede teknik ve hızlı oyun gücüyle birleştirilmiş bir spordur. Maç öncesi kondisyon, maç anı ise kontrasyon gerektirir. Çünkü maçlar bazen 1 saniye bazen de 5 dakika kadar sürebilir. Maç anı o kısa sürede sarf edilecek efor, aylarca süren kondisyon-teknik çalışmalarının sonucudur. Tüm emeğinizin ve çalışmanızın karşılığını 1 saniye ve 5 dakika arasında alıyorsunuz. İki temel anlayış üzerine kuruludur, kontrollü maç ve sürat maçı diye. Bu iki temel anlayışı bazıları doğrudan rakibin bileğini, pet seviyesine yani tuş minderine süratle getirmeye çalışırken bazıları da evvela kontrolü ele geçirip sonra yenmeye çalışırlar.

F.E: Rakiplerinize tüyo vermek gibi olmasın… Sizin maç anlayışınız?

T.B: (Tebessüm ediyor) Rakiplerimin çoğu nasıl yarıştığımı bilir. Ben daha çok kontrollü sürat anlayışıyla yarışırım. Çünkü eğer rakibiniz de sürat anlayışıyla yarışıyorsa (ki bunu tahmin edemezsiniz) kontrollü maç anlayışı bu defa sizi riske sokar.

F.E: Peki devam edelim…

Tuncay Başaran bakışları ile birazdan göstereceği gücün ipuçlarını veriyor...T.B: Kısacası Bilek Güreşini özgün olarak tarif edersek, diğer branşlara göre çok kısa süreli, anlık ve beraberliği olmayan tek spordur. Özel ve güzel bir tarafı daha var ki; oda şu… Engellileri ayırmadan herhangi bir kural değişikliğine gitmeden sadece küçük bir şekil değişikliği ile (ki engellilerde oturarak yapılır) eşit şartlarda onlarla maç yapabilirsiniz. Değişik branşlarda spor yaptığım için biliyorum, zorluk derecesi sanıldığı kadar da yüksek olmayan herkese hitap edebilen bir spordur. Mesela örnek verirsek; bir çocuk anne, baba ya da kardeşleriyle bir olup “gel kıck box ya da boks yapalım” diyemez. Fakat Bilek Güreşi 7’den 70’e herkese hitap ettiği gibi herkesinde zevkle ve kolaylıkla yapabileceği, yer ve mekân engeline takılmayan bir spordur. Tarihi anlamda ise şu şekilde ifade edeyim… Bilek Güreşinin ulusal boyuttaki vesikalarına baktığımız zaman ilk olarak Amerikalılar tarafından yapıldığını görüyoruz. Fakat temeli, esasında Osmanlı dönemine dayanmaktadır. Abdulhamit Han zamanında ceviz ağacından yapılmış olan Bilek Güreşi masası bugün tarihi eserlerin sergilendiği Topkapı müzesinde yer almaktadır. Buda demek ki bizim ata sporumuz olan Bilek Güreşi biraz felsefe katılarak 1952 yılında yapılan bir yarışmayla ne yazık ki Amerikalıların sahip çıktığı bir spor dalı olmuştur.

F.E: Bunun kaynağı sanırım ilgisizlikten kaynaklanıyor… Bahsettiğiniz durum Bilek Güreşinin ülkemizde yaygın olmamasının ana sebeplerinden biri olabilir mi?

Onlarca tekrarlanan acı son... Tuncay, bir rakibini daha devre dışı bırakıyor...T.B: Ana sebep gibi görünebilir fakat zaman geçtikçe asıl başka sebepler ortaya çıkmıştır. Bu her şey için geçerlidir. Ata sporumuz olan Bilek Güreşinin köküne sahip oluşumuzu tescillendirmek ya da aşılamak sadece işin tarihi boyutunu değiştirir, gurur verir. Yoksa başarıya giden yolda yönünü etkilemez. Hani bir özlü söz vardır “mazi karın doyurmaz” diye. O yüzden asıl sebepler için bugüne bakmak lazım… Şu an neler yapılıyor? Bilek güreşi, başarılarına paralel olarak hak ettiği ilgiyi görüyor mu? Bu alandaki ilgiyi kimler artıracak? Buna benzer sorulara bir cevap bulmak lazım. Dünya Şampiyonlukları, Avrupa Şampiyonlukları ve Özel Turnuva birinciliklerini alan biz sporcular; üstümüze düşeni fazlasıyla yapıyoruz. Ortada ülkemiz adına ciddi bir şekilde başarı sağlanıyorsa, herhalde bu ilgisizliğin sebebi biz sporcular değiliz. Aksine görsel ve yazılı basındır. Basın, ilgi ve eylem arasındaki bir köprüdür. Birilerinin bu köprüleri atması gerekiyor. Yanlış anlaşılmasın, onura edilmek gibi bir derdimiz yok. Zaten halk bazında görenler duyanlar tarafından takdir babında övgülere tanık oluyoruz. Diğer bir sebep için iki şey söyleyeceğim; Düşünün ki, dış ülkelerde 1950’li yıllarda resmiyet kazanan Bilek Güreşi, ülkemizde ancak 1998 yılında resmiyet kazanmış!  Ve Federasyon olarak birçok değişiklik yaşadık. Bilek Güreşi önce His, sonra Beyzbol ve en son Vücut Geliştirme Federasyonuna bağlandı. Bu geç kalınmışlık ve sürekli değişiklik, ilgisizliğin diğer bir sebepleridir. Her bir sporcu arkadaşım gibi bende yakınmak durumundayım. Bakınız ben size çok basit bir gözlemimi aktarayım. Bir birey olarak kendi gücüyle başarıya ulaşmış çok az sporcu ismi verebilirim. Fakat siz bana kurum destekli başarıya ulaşmış daha fazla sporcu ismi sayabilirsiniz. Bizim sıkıntımız işte bu noktada başlıyor. Ve diyorum ki devletimiz bizlere daha çok destek versin.

2. BÖLÜM:

Performansını ve gücünü her zaman nasıl hazır tutuyor? Nasıl besleniyor?

Köyde yaşayan mı, yoksa şehirlerde yaşayan mı daha güçlü?

Bu günlere nasıl geldi? Küçük Bayburt’a, büyük başarılar nasıl geliyor?

Sporculuk hayatından hiç unutamayacağı anılar?

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.