Karadeniz’de kafalar karışık: HES mi, turizm mi?

TÜRSAB, Kültür Turizmi ve Doğa, Çevre ve Sürdürülebilir Turizm Komitesi, Doğu Karadeniz’e bir inceleme gezisi düzenledi. Erzurum Uzundere’den başlayarak Batum’a kadar uzanan gezide doğal güzelliklerin yanı sıra bölgedeki hidro elektrik santralleri ve barajlar incelendi. 70’ten fazla TÜRSAB acentası ve 20’nin üzerinde gazetecinin katıldığı gezinin ardından Artvin Ahmet Hamdi Tanpınar Kültür Merkezi’nde yapılan sempozyumda ise bölgenin sorunları tartışıldı. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yayla turizmi, ekoturizm, kuş gözlemciliği, doğa sporları turizmi gibi alternatif turizme yönelik faaliyetlerde bulunan sivil toplum kuruluşları tarafından, HES’lere ve barajlara karşı ise neredeyse her yerde bir platform oluşturulmuş. 

Karadeniz’de kafalar karışık: HES mi, turizm mi?

Tortum ŞelalesiTÜRSAB, Kültür Turizmi ve Doğa, Çevre ve Sürdürülebilir Turizm Komitesi, Doğu Karadeniz’e bir inceleme gezisi düzenledi. Erzurum Uzundere’den başlayarak Batum’a kadar uzanan gezide doğal güzelliklerin yanı sıra bölgedeki hidro elektrik santralleri ve barajlar incelendi. 70’ten fazla TÜRSAB acentası ve 20’nin üzerinde gazetecinin katıldığı gezinin ardından Artvin Ahmet Hamdi Tanpınar Kültür Merkezi’nde yapılan sempozyumda ise bölgenin sorunları tartışıldı. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yayla turizmi, ekoturizm, kuş gözlemciliği, doğa sporları turizmi gibi alternatif turizme yönelik faaliyetlerde bulunan sivil toplum kuruluşları tarafından, HES’lere ve barajlara karşı ise neredeyse her yerde bir platform oluşturulmuş. 

Bir tarafta HES ve barajlarla ilgili çalışmaların ülkenin yararına olacağı savunulurken, diğer tarafta sivil toplum kuruluşları da bölge turizminin bundan olumsuz etkileneceğini ileri sürüyor… HES projeleri ve turizm savunucuları arasında ki bu tartışma büyüdükçe Doğu Karadeniz Bölgesi’nde kafalar daha çok karışacağa benziyor…
 
TÜRSAB, Kültür Turizmi ve Doğa, Çevre ve Sürdürülebilir Turizm Komitesi tarafından Doğu Karadeniz’de ki doğal güzellikleri ve HES’leri incelemek üzere yapılan gezi ile ilgili izlenimlerini aktaran Aynur Gürsoy,  verdiği örneklerle HES projeleri ve doğa arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor…

Aynur Gürsoy’un kaleminden…

Gezinin ilk durağı Erzurum-Artvin Karayolu’na 4 km uzaklıktaki Uzundere ilçesi Çamlıyamaç Köyü’ndeki Gürcü Öşvank Kilisesi’ydi. 963- 973 yılları arasında Gürcü Kralı Kuropalat Adarnese’nin oğulları Kral David ve Prens Bagrat tarafından inşa ettirilen ve Vaftizci Yahya’ya adanan Öşvark Manastırı’ndan bugüne sadece kilise üç şapel yemekhane el yazmalarının kopya edildiği ve korunduğu kütüphane binası kalmış. Bölgedeki piskoposluk merkezlerinden biri olan Öşkvank Kilisesi'nin 11'inci yüzyılda el yazmalarıyla ünlü önemli bir kültür merkezi konumunda olduğu ve bu önemini 15'inci yüzyıla kadar koruduğu tarihi kaynaklarda yer alıyor.
 
Kültür Bakanlığı  tarafından 1985 yılında tescil edilerek korunması gereken taşınmaz kültür varlıkları arasına alınan kilise bölgedeki en büyük haç planlı Gürcü kilisesi. Her yıl Gürcistan’dan pek çok Gürcü,  burayı ziyaret ederek hacı oluyor. Yapı, kaçak kazılar ve bilinçsizlik yüzünden önemli ölçüde zarar görmüş. 2007 yılında Türkiye ile Gürcistan arasında yapılan protokol sonucu Gürcistan tarafından onarılmasına karar verilmiş. 

Tortum Şelalesi

Sonraki durak Tortum Şelalesi. Sadece Türkiye’nin değil, Asya ve Avrupa’nın  en yüksek, Afrika'daki Zambezi Nehri üzerindeki Vietorio Şelalesi ve A.B.D de Erie Gölü  ile Ontario Gölü arasındaki Niagara Şelalesi’nden sonra dünyanın da üçüncü büyük şelalesi.  22 metre genişliğinde 48 metreden düşen sular muhteşem bir görüntü sunuyor.
 
Şelalenin geçmişine göz atınca, insan Doğu Karadeniz’de kurulması planlanan 2 bin hidroelektrik santrali ile Çoruh Nehri ve kolları  üzerine kurulacak 30’dan fazla barajın bölgede yaratacağı çevre katliamından ürküyor. Şöyle ki; 1960 yılında yapılan Tortum Barajı’ndan elektrik üretmek için şelalenin suyu yılın 9 ayı kurutuluyor, üç ay su veriliyordu. Yani dünyanın üçüncü şelalesi, 50 yıla yakın kuruydu. Çağlayan Köyü Muhtarı Osman Baykal, 14 Aralık 2009’da mahkemeye başvurdu. Erzurum Birinci İdare Mahkemesi'nde görülen davada, su kısıtlamasının hem jeomorfolojik yapıya zarar verdiği, hem de ekolojik dengeyi bozduğuna karar verildi. Ocak 2010’da şelale suyuna kavuştu. 
 
Niagara Şelalesine bakalım şimdi de; Bu şelalenin üzerinde de Kanada ve ABD’nin elektrik ihtiyacına katkı sağlayan bir hidroelektrik santrali var; ama doğru planlamayla şelaleyi yılda 26 milyon kişi ziyaret ediyor. Bu rakam Türkiye’nin 2008 yılı toplam turist sayısından fazla. Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre 2008 yılında ülkemizi 26.3 milyon, 2009’da ise 27.2 milyon turist ziyaret etti. Yani Niagara tek başına Türkiye kadar turist çekiyor…
 
2008 yılında Artvin’i ziyaret eden toplam turist sayısı ise Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre 200 bin kişi. 

İçimden HES’lere “Dur” demek geliyor…

Doğu Karadeniz’de Türkiye Elektromekanik Sanayi A.Ş. (TEMSAN) tarafından hazırlanan, "Doğu Karadeniz Küçük Hidroelektrik Santralleri Kalkınma Projesi" (DOKHES) kapsamında Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Ordu, Bayburt ve Gümüşhane’ye kurulacak 2 bin mikro hidroelektrik santralinin (HES) bölgenin doğal dokusunu nasıl etkileyeceği ürkütüyor.
 
HES’lerle yılda 200 milyon dolar gelir edilmesi öngörülüyor. HES’lerden elde edilecek enerji ise Türkiye’nin enerji ihtiyacının ancak yüzde 2’sini karşılayacak. Doğu Karadeniz’de HES’lerin dağılımı şöyle: Trabzon’da 78 proje geliştirildi, 27 HES’te çalışma sürüyor. Rize’de 67 projeden sekizinde inşaat başladı. Giresun’da 82 proje başvurusu var, 25 tane HES yapılmakta. 

Yazık olacak Artvin’e 

Doğu Karadeniz'de en çok HES başvurusu yapılan il Artvin. 116 projeden 25’ine başlandı, 53 proje halen fizibilite aşamasında. Şavşat-Meydancık ve Borçka-Camili yöresinde sekiz HES inşaatını mahkeme durdurdu. Yapımı biten 3 HES faaliyet halinde.
 
Artvin. HES’lerin dışında Çoruh Nehri üzerinde devam eden baraj projeleriyle adeta göller bölgesine dönecek. Çoruh Nehri ana yatağında 10, ana yatağın dışındaki kollar üzerinde de 24 ayrı baraj projesi mevcut. Çoruh ana yatağında Deriner, Borçka ve Muratlı barajlarının inşaatı bitmiş durumda.
 
Hal böyleyken, Doğu Karadenizliler, bölgeyi turizme açmak için uğraşıyor. Yayla turizmi, ekoturizm, kuş gözlemciliği, doğa sporları turizmi gibi alternatif turizme yönelik çalışmalar sürüyor. HES’lere ve barajlara karşı neredeyse her yerde bir platform oluşturulmuş. Halk başına ne geleceğini anlamaya çalışıyor.
 
Çağımızda artık su ve sudan elde edilecek enerji petrol kadar önemli. Hatta bölgesel savaşların yerini su savaşlarına bırakacağı da öngörüler arasında.  Su büyük bir güç. HES’leri besleyen suların yüzde 10’unu can suyu olarak yerinde  bırakacağız, HES’ler doğaya en az zarar veren santrallerdir deniliyor. Tamam, ama ya doğa? Kesilecek ağaçları, yok olan ekosistemi, çağlayarak akan nehirleri, bölgeyi farklı kılan o doğal dokuyu tekrar yerine koymak mümkün mü? Tortum örneği ortada dururken, kaygılar nasıl yok olacak? 

Yusufeli’nde rafting 

Sonraki durağımız  tarihi M.Ö. 4000-3000 yıllarına uzanan Yusufeli. Tunç çağından beri yerleşime açık olan Yusufeli’nden Hurriler, Kimmerler, Sakalar olmak üzere pek çok kavim geçmiş.

Ksenephon, Onbinlerin  Dönüşü'nü anlattığı Anabasis adlı eserinde Eski Çağda Kolkhis adıyla bilinen ve Artvin'in bir kısmını da içine alan güneydoğu Karadeniz sahili ile Yusufeli'nin de içinde bulunduğu Erzurum'un kuzey taraflarındaki Taohoi bölgelerinde M.Ö. 4. yüzyılda Kolkhlar, Makronlar ve Taoklar gibi kavimlerin yaşadığını bildiriyor. Yusufeli’nde ortaçağda hüküm süren Gürcü Bagrat Krallığı dönemine ait Tekkale Kilisesi, Barhal Kilisesi, 19. Yüzyıl yapısı Demirkent Camii,  yüksek kayıklar üzerinde konumlanmış gözetleme kuleleri, Demirkent köyündeki yiyecek saklamakta halen kullanılan soğuk hava mahzenleri gibi tarihi mekanları görmek mümkün. 

Çoruh Vadisi’nin bereketi

Kaçkarlar ve Altıparmak dağlarıyla çevrili ilçede, düzlük alan yok gibi. Coğrafya zorlu, vahşi ama bir o kadar da güzel ve çekici. Binalara bakmayın ama. Nehir kenarları, Karadeniz’in güzelim geleneksel mimarisi sanki hiç olmamış, atalarımız yüzlerce yıl önce o evleri hiç yapmamışlar, mimari miras bırakmamışlar gibi beton yığınlarıyla çevrilmiş. Sadece orası değil, bütün Karadeniz kıyı şehirleri, içerlerdeki kasabalar bu durumda. Ya kıyıdan geçen Karadeniz otoyoluna ne demeli?
 
İlçenin yakınında, Barhal Çayı ile Çoruh Nehri birleşiyor. Tam ortasından geçen Çoruh Nehri, dünyanın sayılı rafting merkezlerinden biri. Çoruh'un raftinge elverişli olan kesimleri İspir-Yusufeli sınırındaki Çamlıkaya köyünden başlayıp, Artvin'e kadar uzanıyor. Parkurun 127 km.’lik bölümünün tamamı ilçe sınırları içinde.
 
Çoruh'un pek çok bölümü zorluk derecesi bakımından beş, kimi yerleri altı derece parkurlar içeriyor. Çoruh'ta rafting ve kano sporları için uygun aylar Mayısın son haftaları Haziran Temmuz, Ağustos ve Eylül. 

2010 Rafting Şampiyonası Çoruh’ta yapıldı 

Bu arada Efes Pilsen’in oluşturduğu Doğu Anadolu Turizm Geliştirme Projesi’nden söz etmekte yarar var. Proje kapsamında  bölgede 18 yeni tesis açıldı.  10 acente yöreye tur yapmaya başladı. 1.400 turist geldi ve yöreye 200 bin TL'lik ek gelir bıraktı. Çoruh Vadisi’ne rafting için gelenlerin sayısı yüzde 200 artınca Dünya Rafting Federasyonu 2010 Resmi Avrupa Şampiyonası'nı 35 ülkenin katılımıyla Çoruh’ta yapıldı.
 
Proje kapsamında kuş gözlemciliği gelişti, trekking rotaları belirlendi, dağ bisikleti parkurları  oluşturuldu, bu faaliyetlere yönelik tur organizasyonlarında artış oldu. Ayı gözlemi ve kelebek turları için jeep safariler düzenlendi. İspanya'daki turlarda rekor seviyede 138 kelebek türü gözlenirken Çoruh Vadisi'nde geçtiğimiz haftalarda bu rakam 145'e çıktı. Bu kelebekleri görmek için yurtdışından gelen turistler 12-16 günlük süre için 1.650-2.000 Euro öderken Yusufeli-İspir'de sayıları 3 bini bulan ayıları doğal ortamında gözlemek için ise turistlerin harcadığı para ulaşım hariç 1.000 Euro düzeyinde bulunuyor. Ayrıca yöre pansiyonculuğunun geliştirilmesi için Antalya ve Kapadokya’da inceleme yapan yöre halkı Uzundere’de 5 pansiyon açarak 40 yatak sayısına ulaştı. İlginç bir gelişme değil mi? 

Karagöl rüyası 

Çoruh’tan sonra yolumuzu Borçka’daki Karagöl Milli Tabiat Parkı’na  çeviriyoruz. Karagöl 16. yy başlarında Klaskur yaylasından  heyelan kayması sonucu oluşmuş. Deniz seviyesinden 1550 metre yükseklikte. Çevresi ladin, kavak ve gürgen ağaçları ve orman gülleriyle çevrili. Gerçek bir cennet. 95 dönüm, 25 metre derinliğindeki göl, endemik bitki zengini.
 
Bozayı,
kurt,
vaşak,
çakal,
tilki, ceylan, yaban keçisi,
porsuk,
sincap gibi birçok irili ufak hayvana ev sahipliği yapıyor. Göl kıyısında 8 odalı, 22 yataklı bir de pansiyon mevcut. İşletme hakkı Borçka Karagöl Doğa Koruma ve Tanıtma Derneği’ne ait olan pansiyonda yöresel kahvaltı, Mosnara çorba, Silor gibi yöresel yemekler ve alabalık da  sunuluyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.