Bu kaçıncı değer yağması?

Bayburt ve Bayburtlu'nun yıllardır süregelen uğraşları ile “vilayetlik sevdası” nihayet Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 15.06.1989 gün ve 3578 sayı ile kanunlaştığında, artık Bayburt için her anlamda yeni bir sayfa açılmıştı…

Bu kaçıncı değer yağması?

YORUM HABER – Tarih 22 Ekim 1990… Keyifli bir gün… Keyiften de öte, coşkulu bir bekleyiş var Bayburt’ta… Misafirler var kalabalıkların arasında… Dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut Bayburt’ta, çevresi Bayburtlular tarafından sarılmış... Rahmetli Adnan Kahveci de Bayburt’ta, sevgi çemberine alınanlar arasında o da var... Birazdan; hummalı hazırlıklara, uykusuz kalmalara ve yaşanan gurura değecek 'o an'a tanıklık edilecek bu meydanda…

'O an'a ve sonrasına geçmeden, Bayburt Postası arşivinden tozlu sayfaları çeviriyor, Bayburt’a ve Bayburt’ta yaşananlara, 20 yıl öncesine uzanıyoruz...

Yıldırım Akbulut yanında ki heyetle birlikte, Bayburt’a bir gün önce gelir. Bir gün öncesi ise “nüfus sayımı” günüdür. Akbulut’un ve yanındaki heyetin kısmetine, Bayburt’ta sayılmak düşmüştür. Nüfus sayım memuru, Yıldırım Akbulut’a ve yanındakilere, kayda geçmek için, hızlı hızlı sorular sormaya başlar... "ad", "soyad" derken sıra “ne iş yapıyorsunuz?” sorusuna gelir. Cevaplar şöyledir: "başbakan", "bakan", "milletvekili”. Aynı soruyu rahmetli Adnan Kahveci ise şöyle yanıtlar: "kamu hizmetlisi".

Bu anekdot, o gün orada olanların hafızasından silinmediğinden olsa gerek, “gediğe” söz gerektiğinde hep hatırlanmıştır.

Bayburt Hükümet Konağı ve Atatürk Anıtı"Bayburt 'İl'dir artık"

Bayburt ve Bayburtlu'nun yıllardır süregelen uğraşları ile “vilayetlik sevdası” nihayet Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 15.06.1989 gün ve 3578 sayı ile kanunlaştığında, artık Bayburt için her anlamda yeni bir sayfa açılmıştı…

En azından herkes böyle düşünüyordu… Çünkü vilayet olunmuştu…

İlçe olmak, ilçe olarak kalmak, mahrum bölgeymiş gibi yaşamak, deyim yerindeyse “tak” demişti Bayburtlu'nun canına! Artık vilayet olmanın verdiği güç, oluşturacağı sinerji ve dermanla ayağa kalkacaktı.

Cilvesi, tarihi eserleri, gözesi, çeşmesi, ketesi, kalesi… İpek yolu güzergâhı, Duduzar’ı, Şehit Osman’ı, Kop savunması, hanı, hamamı, ehramı, inadı, barı, delikanlısı, geleneksel mimari yapısı, mahalle odası, ünlü taşı, bereketli toprağı, çeşmesi, suyu, gugulu ve Çoruh’u…

Bütün bu değerlerin üzerinden ölü toprağı atılacak, hepsi birden ayağa kalkacak ve kültür mirasına sahip çıkan Bayburt aynı zamanda da çağdaş ve modern şehir görüntüsüne bürünecekti.

Cumhuriyet Caddesinde bulunan eski Atatürk Anıtı... Saat Kule önüne yapılan anıtın ardından bu anıt, Şehit Nusret Parkı'na taşınmıştı...Hiç vakit kaybetmeden, Vilayetlik mührünü teslim alan Bayburt Kaymakamlık Binası, Hükümet Konağı'na dönüştürüldü.

Derken, neredeyse 40 gün 40 gece süren 'vilayetlik kutlamaları' sırasında Bayburt’un bir meydan ihtiyacı olduğu ortaya çıktı.

Bu ihtiyaç önce büyükler tarafından dillendirildi, sonra erenlerin masalarında konuşuldu, ardından da Belediye Meclisi’ne taşındı.

Belediye, Encümen kararıyla eskilerin top sahası, çok eskilerin de namı diğer Saray Bahçesi olarak bilinen alanının Hükümet Meydanı olmasına karar verdi.

İşe girmeye başlayan, kravatlı, laci takımlı, bir dönemin bıçkın, yeni dönemin fiyakalı devlet memuru gençlerine, yapılacak bu meydanda turlamak çok yakışacaktı! (Hepsinin de hakkıydı…)

Hamiş; dönemin Belediye Başkanı Muammer Daştan başkanlığında alınan karar ile Bayburt’un İl oluşunun 1. yıldönümüne denk düşen, 1990 baharında hummalı bir meydan hazırlığı başlamıştı.

Bayburt Atatürk Anıtı'nın gece görünüşüTam 6 ay, neredeyse gece gündüz bir çalışma sürdürüldü, eski Saray Bahçesi’nde. Bu çalışma aynı zamanda Bayburt’un il oluşunun ardından şehrin çehresi için alınmış, ilk yatırım kararıydı.

Yolun kapatılmasına karşı çıkanlar, arsa tahsisinde karşılaşılan ve ahşap kagir dükkânların yıkımı esnasında yaşanan zorlukların arından proje alanında var olan tüm sıkıntılar bir bir aşıldı. Kaynak sorunu baş gösterdiğinde ise devreye dönemin Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek girdi ve böylelikle tüm sorunlar bertaraf edildi.

O günün şartlarına göre ilk ciddi yatırım ve önemli bir kazanım olan meydanın sembolü olarak ise Türkiye’de diğer bir benzeri Samsun’da olan “Şahlanmış At Üzerinde Atatürk Anıtı”nda karar kılındı. Anıtın yapımı için anlaşılan isim ise yaptığı eserler ile dünyaca tanınan ünlü Prof. Dr. Tankut Öktem’di.

Şaha kalkan ve işaret parmağıyla “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün etrafında “Mermi Taşıyan Bir Türk Kadını”, “Şehit Düşmüş Bir Mehmetçik” ve “Nöbet Tutan Asker” üçlemesinden oluşan bir anlatım olacaktı.

Taşlar sökülmüş, direkler pas tutmuş...Tankut Hoca çizimler ve kalıplar için kolları sıvamıştı. Taş konusunda zaten zengin olan Bayburt’ta ise anıtın iskeletini oluşturması için madenlerde özel bir arama yapıldı. Sonunda Çatıksu (Vahşen) köyü civarında bir madende, çok sert bir kaynakta karar kılındı. Ama ortada bir sorun daha vardı. O taşı kesecek makine yoktu! Çevre illerden araştırıldı ve kısa süreliğine Bayburt’a kiralandı. 90 gün süren taş kesimi sırasında, anıt yükselmeye, meydan aydınlık yüzünü göstermeye başlamış ve tüm gözler Tankut Öktem'in yapacağı tasvire dönmüştü…

Asıl düşünce, meydanın açılışını 30 Ağustos Zafer Bayramı’na yetiştirmek ve görkemli bir açılış töreni düzenlemekti. Fakat aksilik üzerine 30 Ağustos coşkusu es geçilmiş, meydanla birlikte Atatürk Anıtı ancak Ekim ayına yetiştirilebilmişti. (Ekim ayı, kararın alınış tarihinden 6 ay sonrasıdır.)

Bir önceki gün “Nüfus Sayımı”nda sayılan Bayburtlu, bir gün sonra sayımın delilini ispatlamak istercesine toplanmıştı, eski Saray Bahçesi’nde… Eskinin top koşturulan, goller atılan bahçesinde değil top kovalamak, pas atmak, topu elle tutmak bile zordu o gün. “Ana baba günü” denilen günlerdendi, o gün...

Anıtın açılma anı... Yıldırım Akbulut, Ülkü Gökalp Güney, Muammer Daştan, Orhan Ardahan ve binlerce Bayburtlu, yapımı için 6 aydır çalışılan anıtı ilk defa görecek...Tarih: 22 Ekim 1990

Önce Vali Nihat Üçyıldız, ardından Başkan Muammer Daştan, son olarak da Başbakan Yıldırım Akbulut, kürsüye çıktı.

İlk kez Bayburt’a gelmiş olan Akbulut, il oluncaya kadar “olmaz”, il olduktan sonra ise “oldukta ne oldu” diye söylenen zevattan haberdar olacak ki, şöyle konuştu:

“- Ne yani, il oldunuz, şimdi bunu inkâr mı edelim? Hiçbir şey olmasa bile, il oldunuz.”

“Bu da bir şeydir” demeye getirmişti Başbakan Akbulut.

Doğru diyordu aslında, “il olmuştuk.” Güya, il olalım da, başka bir şey istemeyiz diyorduk. Kendi yağımızla kavrulur, kendi kendimize gelişir, kendi kendimize büyürdük!

Olabilirdi de! Doğruydu bu düşünce. Çünkü her ne yaptıysak, kendi kendimize yaptık!

18 Ekim 1990 Perşembe... Bayburt Postası...(Aynı gün, Atatürk Anıtı ve meydanın yanı sıra Hükümet Konağı’nın da açılışı yapıldı. Emniyet Sarayı’nın temeli atıldı. Kombine tesislerinin ihalesinin yapıldığının müjdesi verildi. Akşam, Garnizon Komutanlığı’nca fener alayı düzenlendi. Karşılamayı Bayburt Valiliği, organizasyonun çiçeklerini Özel İdare, çiçekleri milli kıyafetler içerisinde Başbakana sunacak öğrenciler Milli Eğitim Müdürlüğü, kurdele kesimi için tepsiyi tutacak bayan memuru Deftardarlık, Hükümet Konağı'nın düzen, tertip ve temizliği Hükümet daire amirleri ve müdürlerine aitti. Görev taksimi böyleydi. O gün, Bayburt Postası’nın manşetinde “Hoş Gelişler Ola” yazılıydı.)

“O an” işte böyleydi.
Ya, “o an”ın sonrası?

***

O, 6 ay boyunca kıvranılan, uykusuz kalınan, coşkuyla hazırlanan Atatürk Anıtı ve Hükümet Meydanı’ndan bugün geçerken ne hissediyorsunuz?  

O meydanın tüm girişlerinde, artık yazarkasalar var.
Girerken fiş kesiliyor, çıkarken para ödeniyor.
Fiş kesildikçe, Bayburt acayip kalkınıyor…
Hatta, o parkta kazanılan para ile yeni birkaç meydan yapıldı;
Anıtlı, açık havalı, bayramlı, bayraklı…
Butona basarak, fişi alınız!

Anıt, içler acısı halde!

Nüfus Müdürlüğü, Türk Telekom ve Bayburt Valiliği’nin arasında sıkışmış, sıkıştırılmış; fiş kesilen, gelip geçilen, ruhu çalınmış bir Hükümet Meydanı!

(Nüfus Müdürlüğü binası olarak kullanılan yapının önünde merdiven vardı, basılarak çıkılan… Merdivenin etrafından trabzanlar vardı, adımlar atıldıkça tutulan… Şimdi yok… Ne merdivenin, ne de trabzanın herhangi bir önemi yokta, şu görüntü yıllardır bir Allah kulunu rahatsız etmez mi? Rezil bir sünnet! Rezalet bir görüntü… Sıva, mala tutacak bir el, bakınca görüpte utanacak bir kul yok mu Allah aşkına! Bu kadar mı körleşti gözlerimiz, içimiz dışımız köhneleşti!)

Bu meydanın bu hale gelmesinin suçlusu kim?
Şehrin göbeğinde cinayet varsa, mahalle aralarını nasıl düşünelim! 

Meydan yok artık! Anıt da yok olmak üzere!
O sert, 90 günde kesilen taş, sallanıyor artık. 

Şu an, Nüfus Müdürlüğü binası olarak kullanılan binanın önünde eskiden merdiven vardı, şimdi yok. Yok ve böyle duruyor. Yeni bir mimari açılım...Park halindeki son model arabaların, fiyakalı plakaların arasında sönük kalıyor bu anıt.

Çünkü taşları dökülmüş, yer yer sökülmüş, heykeller çürümeye yüz tutmuş, yosun tutmuş.
 

Zemini, çeşmesi, yazısı-çizisi, yazgısı-kaderi bu mu olmalıydı?
Bu kaçıncı “değer” yağması!

***

Şimdi önce; bu anıt için elleri nasırlanmış ustaları taş keserken, heykeltraşı yetişmez korkusuyla uykusuz geceler geçirirken ve ‘o anı’n gururunu yaşamak için binlerce Bayburtlu'yu heyecanla beklerken düşünün… Sonra da duyarsızlığı, yazıyı, yazgıyı; ve yine bir değer yağmasını…


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Muammer Daştan 10 yıl önce

Bu yazıyı tarihe not düşürmek için yazan elleri tıpkı o meydanı yaptırmak için belediye başkanı olarak öptüğüm elleri gibi öpmek ve başıma koymak istiyorum. O zaman bana ve çalışma arkadaşlarıma destek veren,emeği geçen herkese en kalbi saygı ve hürmetlerimi arz ederim.