Bize bir masal anlat Asım Amca

Eski Bayburt’u merak edenlerin sayısı ne kadar bilmiyoruz ama eskileri dinledikçe ve okudukça güzel yaşanmışlıkların tadını bugün bile olsa çıkarmayı seviyoruz. Çünkü derneklerin doyumsuz geceler yaşattığı, dostlukların ve arkadaşlıkların zirve yaptığı o günleri, bugün hayal etmek bile sanki çok zor! Şehrimizin tiyatro geçmişini Bayburt Postası’nda ki köşesine taşıyan büyüğümüz Orhan Ardahan’ın anlattıkları gibi bugün aramızda dolaşan ve 50’li yaşları yaşayan büyüklerimiz, bize “ütopya” gelen günlerin bizzat oyuncuları… 40’lı yaşlarını yaşayanlar ise az çok o yılları hatırlayanlar arasında yer alıyor… Daha aşağısı ise sadece dinleyici… Dinleyici olarak biraz daha geriye gitmek istedik… Ne kadar geriye? Mesela 1930’lu yıllara…

Bize bir masal anlat Asım Amca

Asım HancıEski Bayburt’u merak edenlerin sayısı ne kadar bilmiyoruz ama eskileri dinledikçe ve okudukça güzel yaşanmışlıkların tadını bugün bile olsa çıkarmayı seviyoruz. Çünkü derneklerin doyumsuz geceler yaşattığı, dostlukların ve arkadaşlıkların zirve yaptığı o günleri, bugün hayal etmek bile sanki çok zor! Şehrimizin tiyatro geçmişini Bayburt Postası’nda ki köşesine taşıyan büyüğümüz Orhan Ardahan’ın anlattıkları gibi bugün aramızda dolaşan ve 50’li yaşları yaşayan büyüklerimiz, bize “ütopya” gelen günlerin bizzat oyuncuları… 40’lı yaşlarını yaşayanlar ise az çok o yılları hatırlayanlar arasında yer alıyor… Daha aşağısı ise sadece dinleyici… Dinleyici olarak biraz daha geriye gitmek istedik… Ne kadar geriye? Mesela 1930’lu yıllara…

O yılları dinlesek, dinlesek; saygıdeğer büyüğümüz Asım Hancı’dan dinleriz dedik ve kapısında aldık nefesi…

“Kendimi bildim bileli esnafım” dediği, Cumhuriyet Caddesi çamlık alanın bitişiğindeki zaman zaman şekli değişse de yeri değişmeyen ekmek teknesindeyiz… Önce lor ve tırnaklı pide sefası, ardından da kısa ve öz bir sohbet…

Murat OkutmuşAsım Hancı’nın 1930’lu yıllara ait ilk hatırladıkları arasında açlık, yokluk, zorluk var ama Hatice Alptekin’in “Ters Akıyordu Volga” adlı kitabındaki gibi fareli değil evler… “Naftalin kokulu hoş odalarımız vardı” diyor. Türk Milleti’nin temiz ve titiz bir millet olduğuna dikkat çekiyor.

-Asım Amca, aslında sizi yakından tanıyoruz ama tanımayanlar için kendinizi tanıtır mısınız?
- 1922 yılında Bayburt’un Veysel Efendi Mahallesi’nde doğdum. 87 yaşındayım. 55 sene doğduğum ve hâlâ yaşadığım mahalleme muhtarlık yaptım.


-Peki biraz doğduğunuz yıllara gidelim...
-Göbeğim kesildiğinde anamı, 2 yaşında ise babamı kaybetmişim. Yani hiçbirini hatırlamıyorum. Amcam büyütmüş. Hatta 18 kadın emzirmiş beni. Yani 18 tane süt anam var. Allah hepsine rahmet eylesin ve hepsinden razı olsun.

-Eski Bayburt'u anlatanlar hep bir özlemin dilinden anlatıyor. Hatırladığınız kadarıyla bize o yıllardan biraz bahseder misiniz?
-Dünya’ya kafa tutmuş, savaşlar görmüş bir Türkiye. Nasıl olacak! Kıtlık ve sıkıntılar içinde.  Kendimi bildim bileli esnafım. İlk işim ‘hancılık’tı. Ozulu binasının yanında 4 tane han vardı. Zaten oradan bu tarafa kadar da hep bağ ve bahçe vardı. Yol filan yoktu. O hanlarda hancılık yapardım. Atla köyden gelir, alış veriş yapılırdı. Atlarını hanlara bağlardılar. Bende hancı olarak atlara bakar, karşılığında para alırdım. Cumhuriyet Caddesi diye bir şey yoktu o zaman. İki yol vardı. Erzurum Cadde ve Trabzon Cadde. 1930’lu yıllarda öküz arabalarıyla tezek, kemre, odun, geven gibi yakacaklar gelirdi ve satılırdı. Ev ve iş yerlerinin tamamı toprak ve kerpiçtendi. Betonu bilmezdik.


-O zaman ki gençlik ile ilgili anlatılanlar bugün bir ütopya gibi geliyor nedense! Gerçekten öyle miydi?
-Gençlik dayanışma içindeydi. Mesela fakir ve ihtiyaçlı olanları, durumu iyi olan aileler korur kollardı. Özel günlerde birbirimizle kıyafetlerimizi paylaşırdık. O zaman elbise ne arar! Kim dikecek? Ne elbisesi? Caddede gezerken birbirimize işaret ederdik. İşte Ahmet’in fotoğrafı varmış. Mehmet fotoğraf çektirmiş. Bunlar büyük nimetlerdi. Şimdi herkesin elinde bu tarz şeyler. Sevgi ve saygı çok fazlaydı. Rahmetli Sabri Amcam, mahallenin büyüklerindendi. Bayramda üç gün, kahve ve şeker tutardık. Gelen gelene… Arafe gününde yemekler kazanlarla yapılır, üç gün boyunca yerdik. Geleni gideni ağırlamaktan, yemek yapmaya bazen vakit olmazdı evlerde. Eskiden kurbanları kapıların önünde keserdik ve kapının önünde dağıtırdık. Kendi evimize üç günlük et ancak kalırdı.

-55 yıl muhtarlık yaptın, bu belki de Türkiye’de bir rekor. Neler yaşadın, unutamadığın anıların?
-Tabi rekor, ne zannettin! Anılarım olmaz mı? Mesela iki mahalleli arasında kavga çıkmıştı. Biri birine basmış bıçağı. Haber verdiler koştum. Ne arar ambulans, polis. At arabası gelecek, sağlık ocağına kavuşturacağız. Jandarmaya haber verdik. Bir insanın, bir hiç uğruna elinde can vermesi ne demek! Hiç unutamam. Cenazesini ellerimle Jandarma’ya teslim ettim. 55 yıl yürüttüğüm muhtarlık sırasında 25 tane ev yaptım. Mahalleliden, işadamlarından topladığım paralarla fakir fukaraya kafasını sokacak evler yapmaya çalıştım. 30 yılınca, muhtarlığı kuruş para almadan yürütüm. O zaman muhtara maaş yoktu. Sonradan maaş çıktı. Eskiden muhtarlık yapmak yürek işiydi. Şimdi maaş var ya, talepte fazla.


-Geçmişle günümüz arasında bir değerlendirme yapacak olursanız, neler söylersiniz?
-Bayburt eskiden daha güzeldi… Yokluklar ve sıkıntılar vardı, savaştan yeni çıkmış bir memleketin halini düşün işte… Ama insanlar birbirine saygı ve sevgi gösterirlerdi. Bir kaynana, beş gelinle kalırdı. Öyle evler vardı Bayburt’ta. Gelin-kaynana döğüşlerini şimdi görüyoruz biz. Sevgi saygı vardı, anane vardı. Esnaflık ilişkilerinde yardımlaşma ön plana çıkardı. Eskiden büyük küçük ve edep vardı, şimdi hiçbir şey yok. O yıllardaki Belediye Başkanları 375 kuruş maaş alıyordu. Kıt imkanlarla çok iş yapıyorlardı. Mesela bir kaç ay önce yıkılan köprünün yanında tuvaletler vardı, köprüyle beraber onlar da yıkıldı. Acilen yeni tuvaletlerin yapılması gerekir. Şimdiki başkanının yerinde olsam geceleri bile çalışır, bu caddeye yeni tuvalet yapardım. Yabancılar tuvalet bulamayınca hakaret ediyorlar, buda benim zoruma gidiyor. Gümüşhane’ye gittim şehrin göbeğinde 3 tuvalet var. Gümüşhane komple değişmiş. Bende düşünüyordum ki bu adamda ne buldular. Adam tam başkan, bak 10 sene yaptı, dediler ki olmaz, yine seçtiler. Öyle adama herkes oy verir. Mesela ben isterdim ki Ali Haydar Öner hiç gitmesin.Aslan Dağı’na ilk fidanları diktiğinde ben de ordaydım. Tam 67 tane çam fidanı diktim. Asker de ordaydı, öğrenci de… Hep beraber yeşerttik orayı. Ali Haydar Öner kalsaydı, Bayburt bir daha Bayburt olurdu. Gurbette yaşayanlar Bayburt’a bir şeyler yapsınlar… Boş durmasınlar.

-Son olarak biz gençlere tavsiyeleriniz neler?
-Atatürk’ü iyi araştırın, iyi okuyun. Adam olmanın yolu, bu ülkeye hizmet etmenin yolu onu anlamaktan geçer. Sevgiyi ve saygıyı hayatınızın her anında yaşayın, yaşatın. Az yiyin, çok yürüyün. Sıhhatli, genç ve güçlü kalın. Daha ne diyeyim!

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.