“Azerbaycan kültürünün ve dilinin egemen olduğu bir sınır ilçesinde büyümüştüm. Bugün artık il olan bu yörede yaşayan halkın kimi olaylara nasıl şakacı ve akılcı bir gözle baktığını iyi biliyordum. Her olaya bir benzer dize ile ya da gülmece ile yanaşmalarını da şaşkınlıkla izliyordum. Bu şaşkınlığa hayranlık da diyebilirsiniz. Nedenini hep araştırdım. Kanıma göre, Azerbaycan toplumu tüm Türk dünyasının en şakacı topluluğudur. Salt yurtdışındaki Azerbaycanlılar değil, Türkiye’deki Azerîler de ‘ince sanat’ denilen gülmecenin ustasıdırlar.

(…) Ulus olarak yerleştiğimiz her coğrafya alanında eş bulucuklar bırakmışız. Bu, bir ortak yaratının ve ulus olmanın sonucudur. Halkımızın üstün zekâsı Orta Asya’dan Anadolu’ya, Tuna boylarına değin her bölgede kıvraklığını göstermiş; hak, tüze, töre, inanç üzerine çiğnenen ne varsa onları yergi ateşine tutmuştur.”


Işıklar ve gülmeceler içinde yatmasını dilediğim araştırmacı-yazar, birikimli aydın Nejat Birdoğan, “Azerbaycan Gülmeceleri ve Nasrettin Hoca” adlı kitabının (Kaynak Yayınları 1997) önsözünde, yukarıya aldığım doğru ve güzel sözleri ediyor.

Üç bölüme ayırmış Birdoğan, kitabını. Birinci bölüm “Nasrettin Adıyla Bağlı Gülmecelerin Yayılması ve İncelenmesi”, ikinci bölüm “Azerbaycan Halk Gülmeceleri” ve üçüncü bölüm “Gülmece Türünün Özellikleri”. Ayrıca kitabın sonuna Azerbaycan’ın büyük yergi şairi Mirze Elekber Sabir’in iki manzum Nasrettin Hoca öyküsüne yer vermiş yazarımız. Gelin onlardan birini birlikte okuyalım:

“Gece yatmak zamanı çatmıştı (1)
Molla Nasrettin evde yatmıştı.
Nagehan küçede ucaldı seda (2)
Vurharay (3) düştü, qopdu bir qavga.
Molla, çiğninde (4) yorğanı derhal
Küçeye çıxdı müzderib ehval (5).
Gördü bir yanda ağır bir deste (6)
Sanki minmiş adamlar üstüste.
İstedi desteye teref (7) getsin
Bu yığınçax (8) nedir? Sual etsin.
İş bu esnada bir nefer terrar (9)
Yorğanı qapdı nagah, eyledi ferar.
Molla bu qıssadan (10) perişan hal
Evine döncek, arvad etti sual:
‘De görüm (11) ay kişi 
Bu ne davadır, anladın mı işi?’
Dedi: ‘Yorğan üçün imiş telaş
Yorğanı qapdılar, kesildi savaş.”

1-Gelmişti, 2-Ansızın sokakta sesler yükseldi, 3-Kızılca kıyamet, 4-Omzunda, 5-Rahatsız olmuş bir halde, 6-Topluluk, 7-O yana doğru, 8-Yığışma, kalabalık, 9-Bir kapkaççı, 10-Bu öyküden, işten, 11-Söyle bakalım.

Nasrettin Hoca ya da Azerbaycan’daki adıyla “Molla Nasrettin”ile Timurlenk arasında geçen gülmeceler Azerbaycan’da daha güzel anlatılmaktaymış Birdoğan’a göre. Bu gülmecelerden ikisini de sunalım:

Verdiği vergi buyruklarını düzgün yazmayan bir görevliye kâğıtları yedirir Timur. Molla Nasrettin bunu görür. Sonra gel zaman git zaman, o göreve Molla Nasrettin atanır. Ve kâğıt yememek için işini sağlam tutar. Ne mi yapar? Vergi buyruklarını ekmeklerin üstüne yazar.

İkinci gülmece öykü ise “Gücüm Yetmeyecek” adını taşıyor.

Timur’un düşüne giren bir kişi ertesi gün öldürülür. Bunu gören Molla, saraydan kaçar. Nedenini soranlara şöyle der: “Uyanıkken doğrudur etkim olabilir, gelgelelim bu zalım oğlu zalımın uykusuna girmemeye gücüm çatmaz.”

Azerbaycan gülmecelerinde öteki mollalar, yani Şii din adamları da topun ağzında. Bu bağlamda çok çarpıcı bir sözü sunayım, müthiş: “Molla tulum zurnasına benzer, karnı doymazsa sesi çıkmaz!”

HÜSEYİN CAVİD VE BENİM TANRIM

Hüseyin Cavid’in kısa yaşam öyküsünü verip Azerbaycanlılar’ın dilinden hiç düşmeyen “Benim Tanrım” adlı şiirini sunacağım.

Hüseyin Cavid, ünlü Azerbaycan şairi ve oyun yazarıdır. 1882 yılında Nahçıvan’da doğmuştur. İlk eğitimini Nahçıvan’da aldı. 1894-1903 yıllarında Güney Azerbaycan’da Tebriz’in Talibiye medresesinde eğitimini sürdürdü. 1909 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi. Nahçıvan, Gence, Tiflis ve 1915 yılından itibaren de Bakû’da öğretmenlik yaptı. 1941 yılında, Türkçü ve Türkiyeci fikirlerinden (kızına Turan adını koymuştu, Turan hanım yakın zamanda öldü) dolayı sürgün edildiği Sibirya’da öldü.

Ve işte o şiiri:

Her kulun cihanda bir penahı (1) var,
Her ehl-i halın (2) bir kıblegâhı var,
Herkesin bir aşkı, bir ilâhı var,
Benim Tanrım güzelliktir, sevgidir.

Haz etmedim fırkadan, cemiyetten,
Zevk alamam harpten ve siyasetten,
Bir şey duymam felsefeden, hikmetten,
Benim ruhum güzelliktir, sevgidir.

Güzel sevimlidir, cellat olsa da,
Sevgi hoştur, sonu feryat olsa da,
Uğrunda benliğim berbat olsa da,
Son dildarım (3) güzelliktir, sevgidir.

Güzelsiz bir gülşen (4) zindana benzer,
Sevgisiz bir başta akrepler gezer,
Ne görsem, hangi bezme (5) etsem güzar (6),
Hep duyduğum güzelliktir, sevgidir.

1-Sığınağı, 2-Gönül ehlinin, 3- Gönlümü alan sevgili, 4-Gül bahçesi, 5-Meclis, 6-Uğrasam.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.