Bayburt tarihinin en önemli günlerinden biri, şüphesiz 21 Şubat 1918’dir. Şanlı Kop savunmaları yapılmasına rağmen 1916’da Rus işgaline uğrayan Bayburt; Rusların burayı terk edişi sonrasında Ermeni çetelerin mezalimine uğradı. İki yıl süren bu elim hadiseler, 21 Şubat 1918’de son buldu ve Bayburt düşman işgalinden kurtuldu. Bugün aradan tam bir asır geçti. Geçen hafta işgalden kurtuluşunun 100. Yıl dönümünü hep birlikte idrak ettik. Bayburt Üniversitesi de bu çerçevede çok önemli bir sempozyum tertip etti. 20-21 Şubat 2018 tarihlerinde yeni kampüste gerçekleşen bilgi şölenine ülkemizin çeşitli üniversitelerinden otuza yakın bilim insanı Bayburt ve Kafkas cephesiyle ilgili tebliğler sundu. Bendeniz de İctihad Gazetesi muhabirinin 1925 yılı Bayburt gözlemlerini dinleyicilerimizle paylaştım. Bu vesileyle programı tertip eden değerli rektörümüz Prof. Dr. Selçuk COŞKUN’a ve İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı değerli hocam Prof. Dr. Süleyman ÇİĞDEM’e ve onların şahsında programda görev yapan herkese kalbi teşekkürlerimi sunuyorum.

İctihad Gazetesi, II. Meşrutiyet dönemi fikir cereyanlarından Batıcılığın savunucusu Abdullah Cevdet tarafından kurulmuş bir gazetedir. Gazete yönetimi, Edip Bey isimli muhabirini 1925 yılında Trabzon üzerinden Bayburt’a göndermiştir. Muhabir izlenimlerini “Bayburt Ne Halde?” ve “Bayburt Mektupları” adlı iki makale halinde neşretmiştir. İlkinde Bayburt şehir merkezinin eğitim, kültür, sağlık ve ulaştırma gibi sorunlarına yer vermiş; ikincisinde ise yeni adı Aydıncık olan Malansa köyüne yaptığı ziyaret ve köydeki gözlemlerini anlatmıştır. 
 
Edip Bey, bütün Bayburtluların belleğinde yer edinmiş merhum Zihni’nin, 'Vardım ki yurdundan ayak göçürmüş/Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı' dizeleriyle başlayan meşhur koşmasıyla giriş yapmış, devamında buna nazire yaparak Bayburt’u: “Şeydâ bülbülleri bağlarını terk edeli, sümbülleri perişan, gülleri kan ağlayan bakımsız, talihsiz tarihi Bayburd” olarak nitelemiştir.

Edip Bey’e göre Bayburt, aradan yedi yıl geçmiş olmasına rağmen hala savaşın ve işgalin izlerini ne yazık ki söküp atamamıştır. Halkın en büyük isteği modern bir mektebin açılmasıdır. “…Bu derdin devası olacak mektep, hâlâ Bayburd’da yok! Zengin, feyyâz Bayburd, zeki çalışkan Bayburdlular hâlâ sıkıntı çekmektedir…” İlk erkek mektebi var ama okulun ve personelinin durumu yeterli değildir. Kız mektebi ve mahalle mektebinin de durumu içler acısıdır. Muhabir Edip Bey, mekteplerin bu durumlarına rağmen Bayburt’ta kültürel faaliyetlerin yapıldığını da inkâr etmez. Gençler tarafından tesis edilmiş olan Gençler Derneğinin işlevi üzerinde durur. Yirmi beşli yaşlardaki gençler tarafından kurulan derneğin en önemli aktivitesi günlük gazeteleri getirtip günde iki üç saat okumaktır. Dernek üyeleriyle görüşen muhabir, hepsinde derin bir irfan aşkı, samimi bir terakki arzusu olduğu tespitini yapar. Ancak bu gençlerin neler yapılması gerekir noktasında bilgi sahibi olmadıklarını, yol göstericilerinin bulunmadığını ifade eder. İctihad muhabirine göre, Bayburtluların en çok okuduğu iki gazete vardır. Bunlardan biri Sebilürreşad diğeri ise Tevhîd-i Efkâr gazetesidir.

İctihad muhabiri, makalesinde Bayburt halkının oldukça uyanık, çalışkan ve pek zeki olduğunu birkaç defa dile getirir. Bayburt halkının, yazarın ifadesiyle adamakıllı bir müdür idaresinde mesleğini sever muallimlerden mürekkep bir lise istediğini dile getirir. Lise açıldığında Bayburt çocuklarının aydınlanacağını ve kısa zamanda Bayburt’ta bu suretle bir fikri hareketin başlayacağını söyler. Çünkü Bayburt ahalisi, okumaya ilgilidir. Yaşını başını almış insanlar bile okumak hevesindedirler. Malansa köyü ziyareti sırasında gördüğü kadınların çalışkanlığından övgüyle söz eder. Çoluk çocuğunun rızkını temin için tarlasında çalışan Bayburtlu kadınlar için; “…bir tarlada üç kadın harıl harıl ekin biçiyordu. At üstünde yavaş yavaş giderken bile insanı terleten bu sıcakta, karnını doyurmak, vergisini vermek için yırtılırcasına uğraşan bu muhterem, namuslu çiftçi hemşirelerini tazim ve minnetle karışık bir his ile takdis ederek yürüdük…” ifadelerini kullanır.

Cumhuriyetin köylüleri aydınlatma politikasına da değinen Edip Bey, bir heyet kurulmasını ve portatif sinema makineleriyle köylere gidilmesini ve dünyadaki zirai gelişimin köylülere gösterilmesini önerir. Projenin ancak bu şekilde başarılacağına inandığı söyler. Aksi halde pek çok masrafla yapılan otomobilli irşat seyahatlerinin işe yaramayacağını dile getirir. Sancak ve kaza merkezlerinde tıpkı Darülfünun kürsüsünde ders anlatır gibi verilen birkaç konferansla hiçbir neticenin alınamayacağını ifade eder. Köylerde herkes, mektepsizlikten şikâyet etmektedir. Hele biraz kitap yaprağı çevirmiş, mürekkep yalamış olanların, kitap ve gazete istediklerini belirtir.

Edip Bey, 1925’te Bayburt’un yaşadığı sağlık sorunlarına da değinir. Merkezde ve köylerde frengi illetinin çok yaygın olduğunu söyler. Özellikle Malansa köyünde yaşayan ahalinin büyük çoğunluğunun mustarip olduğu trahom adı verilen göz hastalığından çokça bahseder. Hastalıkla mücadele için belediyenin dispanser açtığını ancak bütçe yetersizliği nedeniyle arzu edilen seviyeye gelinemediğini üzülerek söyler. 

İctihad muhabiri, Bayburt ve yakın çevresinin yolları hakkında da bilgiler vermektedir. Örneğin mevsim dolayısıyla Trabzon’dan Bayburt’a otomobillerin işlemediğini ve bu yüzden ancak altı günde gelebildiklerini itiraf eder. Bu güzel sahada köylerin durumunun içler acısı olduğunu gözlemler. Yol boyunca köstebek yuvasına benzeyen onar-yirmişer haneden ibaret sekiz-on köy, bir kaza merkezi ve bir de vilayetin bulunduğunu söyler. Bayburt’un simgesi Çoruh nehrini ise medeniyetin beyaz kömürü olarak niteler. Çoruh’u “… feyiz ve refahın bu ihtiyar süt ninesi bir göz yaşı gibi akıyor, sanki ıssız toprakların kimsesizliğine için için ağlıyordu…” şeklinde tasvir eder.

Netice itibariyle 1925 yılı, Bayburt için elem ve kederin henüz bitmediği bir tarihtir. Bayburt, işgalden ve mezalimden kurtulmuş ama savaşın izlerini hala üzerinden atamamıştır. Gerek Bayburt şehir merkezi, gerek köyler bu izlerle doludur. Eğitim, kültür, sağlık ve ulaştırma sahalarında kat edilmesi gereken çok yol vardır. Ancak Bayburt halkı, çok zeki ve çalışkan olup, imkânların sunulması halinde bu sorunları aşabilecek potansiyele sahiptir. Evet, İctihad muhabirinin kaleminden 1925’te Bayburt’un ahvali özetle bu şekildedir. Bir başka yazıda görüşmek dileğiyle…
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Ömer 6 yıl önce

Duygulandım tarihi anlamak ve anlatmak lazım

Avatar
CELALETTİN ATAYETER 6 yıl önce

Yazılarınızın devamını bekliyoruz.

Avatar
cafer ustaoğlu 6 yıl önce

hz osman r.a.halife döneminde m.645,erzurum-Bayburt islama giriyor,erzurum abdur
rahman gazi-Bayburt abdülvehhab gazi sancaktar,türbesi duduzar nam cebelde
C.Allahtan bütün şehitlerimize (1916-18)dahil rahmet dileriz.yazınız güzel tebrikler
kaynak:t.diyanet vakfı ansiklop.cilt 5,sayf206-227
*1317 erzurum salnamesi sayf,195.erzurum.
*ibn hazım cevamus sire c.5 syf 325
*tarihi taberi,c.4 sayf,247
*ibn kesir el bidaye ven nihaye,c.7,sayf,203-4..

Avatar
Mustafa akcan 6 yıl önce

Kalemine sağlık hocam